25 Ocak 2008 Cuma

YAPMA RECEP, DİN KARDEŞİYİZ !...


YAPMA RECEP,
DİN KARDEŞİYİZ !..

Mustafa Nevruz SINACI

İktidar partisinin adı “Adalet ve Kalkınma”partisi.
Yani; AKP’nin amacı, varlık nedeni ve misyonu Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin “adaletle-istikrarla” kalkınmasını temin; İmkân ve fırsat eşitliğini, adâlet ahlâkı, hakkaniyet ve hukuk bağlamında bütün kurumlar ve halka teşmil etmek. Milli hasıladan elde edilen pay, irat ve rantı (refahı) tabana yaymak, özellikle de “sosyal devlet” şartını esas-baz alarak emekli maaşları, memur-işçi ücretleri bağlamında reel dengeyi “adalet-ilke ve onurla” oluşturmak. Dahası: Kayıt dışı, kayıp ve kaçakları önlemek, görevi ihmal, suiistimal, gasp ve irtikaplara karşı devletin ve halkın namusunu korumak.
Öncelikle ve evvelâ Başbakan Erdoğan, bakanları ve partisinin zorunlu görevi budur.
Bu görev, Milli Mücadele şehit ve gazilerinden intikal bir vasiyet ve emanettir.
Türk’ler ve Müslümanlar için (hukuk ve ahlâka aykırı olmadıkça) vasiyet ve emanete uymak farzdır. Netekim; 25 Ocak Cuma hutbesinde irad olunduğu veçhile “Emanete hıyanet, kıdem, ehliyet ve liyakate aykırı tasarruf, kul hakkını taciz, hakka tecavüz, haksız iktisap ve gasp” büyük günahlardan olup; Sadece ve yalnızca münafıklar tarafından icra ve ifa olunur.
Elbette hükümeti tenzih ederiz.
Amma lâkin !..
2008 yılı itibarıyla memurlara % 10-13, işçi ve sözleşmelilere buna paralel-muadil zam yapıldığı halde; Emekli maaşlarında ilk 6 ay için % 2, ikinci 6 ay için enflasyon oranında artış yapılması ne anlama gelmektedir? 2007 yılı başında da aynı oran uygulanmış ve yine aynı vaatte bulunulmuştu. Kaldı ki, 2007 yılı enflâsyonu 8.39 olarak gerçekleşti.
Çalışanları şimdilik bir kenara bırakalım ve en mağdur, sahipsiz ve korumasız, göz ardı edilen-dışlanan kesim olan ve fakat, “TC devletini bu günlere ulaştırmak için çile çeken, ömür tüketen” emeklilere bakalım. Özellikle de işçi (SSK) ve Bağ-Kur emeklilerine...
2007 yılı zamları: % 2 + % 2 = % 4., Gerçekleşen enflâsyon: % 8.39
Buna göre, 2007’den 2008’e intikal eden hak: % 4.39
Yapılması “zorunlu” zam oranı: % 4.39 + % 2 = 6.39., Kümülâtifi: % 7.2 ?!...
. Yapılan bu artışın emeklilere ortalama aylık olarak yansıması: 10.44 YTL
OYSA !
Bir Ocak 2008 itibarıyla temel girdilere yapılan zamların birim aile bazında fiili-net yansıması şöyle: Elektrik, (% 15/yansıması, % 17.5) = 18.00-20.00 YTL; Su (İst. %100, diğ: % 5-10 + atık su = % 10-20) = 4.50–5.00 YTL; Doğalgaz, kullanıma yansıması % 10 = 25.00 –50.00 YTL; Ulaşım, (Ankara % 25, genel: % 25-35) genel olarak üç ferdi günde iki dolmuş veya otobüse binan aile için: 18x3=54.00 YTL, Telefon-İnternet zamları: Ortalama % 50.,
NETİCEYE BAKALIM:
Buna göre: Zorunlu ihtiyaç, kira, eğitim, giyim, gıda ve sair artışlar hariç olmak üzere; Bir aileye sadece “temel sosyal, insani ve zaruri” edinim ve kullanımlardan yansıyan net fark 100 ilâ 150 YTL arası. Bunlar hayati. Olmazsa olmaz. İnsanca yaşamanın zaruri gerekleri. Yani, 2008 emekli zamları hak edilenin, hukuken ve ahlâken zorunlu olanın çok gerisinde kaldı. Elektriğe yapılan zamlar, vergilere uygulanan artışlar yüzde 2 oranındaki zammın daha elimize geçmeden kat, kat fazlasıyla geri alındı. Kaşıkla verildi, dev bir kepçeyle geri alındı.
Hani, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu gereği çalışanlar ve emekliler arasında adalet, ilke, norm ve standart birliği sağlanacaktı. Tam tersi oldu. Emekliler büyük bir hayal-i sükut, kırıklık, mağduriyet, ailelerine karşı mahcubiyet, mahfiyet ve hüsran içinde. Makas giderek emekliler aleyhine açılıyor.
Diğer hususatı bir kenara bırakıyor, makale başında yer alan tanım, söylem, emanet ve vasiyetleri hatırlatarak “Halk ve Hak adına” Başbakana sesleniyorum:
“Yapma Recep, din kardeşiyiz !..”

12 Ocak 2008 Cumartesi

KÜRESEL ALMANAK

* Ayrıntılı Cumhuriyet Tarihi, * Tam Atatürk Kronolojisi, * Milli Mücadele Güncesi, * İl ve İlçelerin Kuruluş ve Kurtuluş Günleri, * Türk ve Dünya Tarihinde İz Bırakan Önemli Şahsiyetlerin Doğum ve Ölüm Günleri, * Dünya Tarihinden Seçmeler, * Önemli Günler ve Haftalar, * Kozmik Evrensel Takvim, * Türk Tarihi, * İslâm Tarihi, * Kıbrıs Kronolojisi, * Yunan Mezalimi, * Ermeni Mezalimi ve Soykırım Kronolojisi, * Asala ve PKK Katliamları * 2000 Yılın Günlüğü, * Tarihsel İzdüşüm, *Tarih Boyunca Türk’lere Karşı Yapılan Soykırım ve Sürgünler, * Mufassal Misyonerlik Faaliyetleri
***BÜTÜN KİTAPÇILARDA***
Mustafa Nevruz SINACI, Ankara-2007
Bilgi ve sipariş için: www.taniyayin.com

ULUS (MİLLET) BİLMEK İSTİYOR !...



ULUS (MİLLET)
BİLMEK İSTİYOR

Mustafa Nevruz SINACI

Almanya ve Fransa’nın aleyhimizde gelişen aleni tavrı, Hollanda, Yunanistan ve diğer bazı ortakların düşmanca kalkışmalarına rağmen hükümet AB sürecini hızlandırmakta ısrarlı.
ABD’de öteden beri Yahudi, Ermeni ve Rum-Yunan lobi ve diyasporaları tarafından ısrarla sürdürülen zincire şimdi Kanada da katıldı. Üstelik, hem “sözde soykırımın” kabul edilmesi ve hem de “Alevilerin İslâm dışı bir topluluk ve azınlık” olması dayatılıyor. Bunun yanı sıra; Yaklaşık bir asırdır devam eden bir Kürt (aslında Ermeni) devleti furyası var.
Ülkemiz aleyhine sistematik periyotlarla sıkça düzenlenen, ısrarla, inatla ve düşmanca sürdürülen bu ve benzeri sözde sivil inisiyatif, kampanya ve komplolar karşısında hükümetin çok daha duyarlı davranması, hassasiyet göstermesi ve (Kerkük’te olduğu gibi değil) “doğal kırmızı çizgilerin” her ne pahasına olursa olsun korunması beklenirdi. En azından, hukuk-u düvelin mütekabiliyet hükümlerinin işletilmesi bir haktır? Olmadı, mukabele-i bilmisil... Türkiye Cumhuriyeti olmak budur. Şu halde izlenen yol hatadır, tarihi yanılgıdır, gaflet ve dalâlet içinde olmakla birdir. Kaldı ki, 1963 Ankara antlaşmasından günümüze;
AB’nin asla bir medeniyet projesi olmadığı; Emperyalist partnerlerin bir araya gelerek birliği küresel sömürünün iğrenç bir aracı olarak kullandığı; İnsan hakları, adalet, hak, hukuk, demokrasi ve barış söylemlerinin yalan ve sanal olduğu; Türkiye’nin asla tam üye sıfatıyla bu kulübe alınmayacağı ve sadece “kayıtsız-şartsız” müstemleke (sömürülen ülke-manda) misal bir statü çerçevesinde düşünüldüğü; Bunu kolaylaştırmak için ABD’nin BOP ve BİP projeleri muvacehesinde bölünmek ve parçalanmak istendiği, iyice anlaşılmış ve ortaya çıkmıştır.
Allah korusun! dahili ve harici işbirlikçi (hain ve delâillerin kişisel çıkarları uğruna gaflet dalâlet ve hıyanet uykusu içinde olanların) bedhahların çabaları sonuçlansa bile; Batı uygarlığı ile (medeniyetinin değil; zira Avrupa kesinlikle bir medeniyet değildir) ortaklığın yegâne avantajı olan serbest dolaşım, serbest yerleşim, karşılıklı işbirliği, tam mütekabiliyet, entegrasyon ve ekonomik yardım gibi hayati unsurların gerçekleşmeyeceği bizzat kendileri tarafından da açıkça söylenmekte ve ilân edilmektedir.
Bunun yanı sıra: Türk Ordusunun (TSK) rehabilitasyonu (milli-manevi Kemalist ve Türkçü unsurlardan arındırılarak Avrupa’nın bekçisi durum ve konumuna indirgenmesi), ekonominin ise, kökü dışarıda mason-misyoner (ilâh-silâh ve ilâç tüccarlarına), kabalist-ateist-pagan paraya tapan, spekülâtif-sansasyonel, vurguncu-soyguncu-pahacı kesime teslimi; Türk milletinin, Jean Jack Rousseau’nun dediği gibi “kulluğa ve köleliğe alıştırılarak esaretin sevdirilmesi” madde ve manâ imtizacından soyutlanarak materyalist süjeler haline getirilmesi (buna bireyselleşme ve modernite demekteler); Hasılı, Atatürk ilkeleri, Türk İnkılâbı, Milli Mücadele Ruhu ve Milli kimliğin yok edilerek, “dünyanın en büyük ve tek medeniyeti” insanlık davası, eşitlik, adalet, hak, hukuk ve fazilet timsali olan şanlı tarihimizin beyinlerden kazınması ve milli hafızanın tümüyle silinmesi amaçlanmaktadır.
Bunu görmeyen kör, anlamayan cahil; Her şeye rağmen “AB” diye dayatan ve inatla diretenler ise, her halde provokatif unsurlar ve ajanlar olsa gerektir.
En vahimi ise; TCK 301. maddenin değiştirilerek Türk insanı ve milletine hakaretin serbest bırakılması. Bunu AB niye ister ? Elbette, ülkelerinde ve gümrük kapılarında yaptığı aşağılama, horlama, insanlık dışı muamele, hakaret ve tezyif yetmezmiş gibi, bir de yüzümüze karşı küfretmek için; Bir takım dönme, devşirme ve sabetayları bu istikamette kullanmak için. Başka ne olabilir ? Olsa olsa bir de, Türk tarihi, kimliği ve inancı ile alay etmek içindir.
Tıpkı zinanın suç olmaktan çıkartılması; İdamın kaldırılması; Hırsızlığa-yolsuzluğa, ekonomik suça ekonomik ceza; Suçluların-maznunların, failin korunup, haksız fiil, tecavüz ve tasalluta muhatap masum, mazlum ve mağdurların kendi kaderlerine terk edilmesi (CMUK) düzenlemesi; Tekelleşme ve tröstleşmesin önünün açılması; Haksız rekabet, fahiş fiyat, stok ekonomisi ve spekülâtörlük patlaması; Denetimin daraltılması; Kayıt ve kapsam dışılığın teşvik edilmesi; Vergide çifte ve çoklu standarda gidilmesi; Özelleştirmelerde peşkeş gibi...
Aslında dahası var. Fakat, olay sadece bundan ibaret değil. Bakınız emarelere:
Türk milleti ve gençliğini bölmeye matuf sinsi cereyanlar hızla geliştiriliyor.
1980 öncesi baronlarınca tezgâhlandığı gibi Sağcılık-Solculuk, Alevilik-Sünnilik, Etnik-Dinsel ve dil ayrımcılığı, AB karşıtlığı-yandaşlığı, ABD karşıtlığı-yoldaşlığı, kapitalist-emperyalist, nasyonal-enternasyonal, dindar-dinsiz ve nihayet yumuşak Müslümanlık (!), sonra da gündeme taşınan Ortodoks İslâm tahrik ve teşvik ediliyor... Tam bir kepazelik.
Yani, Milli Devleti ortadan kaldırmak üzere Jeopolitik–stratejik–istihbari-psikolojik, asimetrik savaş, örtülü işgal ve kültür emperyalizmi yıkıcı faaliyetlerle desteklenerek; AB ve ABD tarafından tahkim ve ikame edilmek suretiyle sürüp gidiyor. Ermeni kaynaklı anarşi, terör ve tedhiş örgütünün ABD taşeronu olduğu en net biçimde ortaya çıkmadı mı ?
Millete sorarlar: Farkında mısınız? Değilseniz, gaflet ve dalâlet içindesiniz demektir.
YASA ÇOK BİLİNÇ YOK: Hükümet, bütün bunlara rağmen yasa ve anayasa peşinde koşmakta. Oysa, ülkemizin dört bir yanında anarşi-terör ve tedhiş kol geziyor. İstanbul, Ulus ve Diyarbakır sabotajlarında görüldüğü ve TSK tarafından katillerin inlerinde bulunduğu gibi; Memlekete bir orduyu donatacak kadar tonlarca (her türden, çoğu asker ve Poliste bile bulunmayan kalitede) ateşli silâh, TNT kalıbı, C4 patlayıcı, mühimmat, mayın ve bombalar sokulmuş durumda. AB’den ! yayın yapan Rojtv yöneticileri lüks villa malikleri olarak Anadolu’da yakalanıyor. Emniyet felç, genel güvenlik dumura uğramış vaziyette. Vatandaşların araçları yakılıyor, canları ve malları tehdit altında. Kalabalık yerlerde şüpheli paketlerden geçilmiyor. Ve, tabii ki ulus/millet/vatandaş soruyor: Devlet yok mu ?.. Eğer varsa, bunca tehdit, tehlike ve tecavüz neden ? İçişleri Bakanlığı sınırlara, Maliye Bakanlığı gümrüklere, sahil koruma denize, polis ve jandarma görev alanına hakim-sahip değil mi nedir ? Köy ve Mahalle Muhtarından başlayıp MİT’e kadar giden bilgi toplama-derleme-değerlendirme ve devleti uyarma kurumları ne iş yapar? İşini yapamayanlar niçin defedilmez?
Yasal boşluk desen yok. Lâkin Hükümet yasalarla meşgul. Çünkü AB öyle istiyor.
Oysa, sadece “bilimin yokluğunda” yasa, “bilincin yokluğunda” ise anayasa gereklidir.
Bilinçsiz toplumlarda Anayasalar da, çok kapsamlı, ciddi ve önemli bir sorundur.
Üstüne üstlük Türkiye, bir taraftan da bu sorunu yaşamaktadır.
Oysa bilim evrenseldir. Namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu ve sorumlu “milli” bir hükümet, AB’de sahip olunan “uygarlık değerlerini” (endüstri, teknoloji, bilim, fen) milletimize teşmil etmek için illâ AB’ye katılmak ve ABD’ye stratejik ortak olmak zorunda mıdır?Elbette hayır.
Sözün özü yine Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK tarafından söylenmiş. Bakın:
“Bir devletin istinat ettiği/dayandığı esaslar ‘istiklâl ve kayıtsız şartsız milli hakimiyet’ den ibarettir. İstiklali tam (bağımsız) denildiği zaman, bittabi ‘siyasi-mali-iktisadi-adli-askeri-harsi (kültürel) ve ilâahir, her hususta istiklâli tam ve serbesti tam demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden mahrumiyet, millet ve memleketin manâyı hakikisiyle bütün istiklâlinden mahrumiyet demektir. Siyasi-askeri muzafferiyetler (zaferler) ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktisadi muzafferiyetler (zaferler) ile tezvic (tamamlama-bütünleme-tahkim) edilmezlerse, (taçlandırılmazlarsa) kazanılan zaferler asla payidar olamaz..
SONUÇ: Yasa çok. Yenisine ihtiyaç yok. Amma bilinç yok. Sürekli bilinç kaybı var.
ULUS BİLMEK İSTER: Devlet varsa, (ki, var) öyleyse bunca sorun neden ? Bütün organ, kişi, kurum ve kuruluşları ile “milli devlet” ve hükümetlerin asli görevi: Yeni sorunlar yaratmak yerine, mevcut sorunları çözümlemek-halletmek, İnsan’a insanca bir yaşam ortamı sağlamak değil midir ? Hani ne demiş atalarımız: İnsanı “insanca” yaşat ki, devlet yaşasın.
UNUTMAYINIZ ! Devlet ve Millet adına yönetim sorumluluğunu üstlenen hükümet ve emrindeki bürokrasi; Adaletle hükmetmek, refahı tabana yaymak, sorunları ‘hakkaniyet ve hukuk” çerçevesinde çözmek, eşitlik ilkesine mutlaka riayet etmek, mal ve can güvenliğini en ileri düzeyde sağlamak; Devletin istiklâl, hakimiyet-özgürlük, birlik ve bütünlüğünü ilke, onur ve erdemle korumak ve ülkede mütecanis (uyumlu-barış ve huzur içinde) bir yaşamı mümkün kılmak zorundadır. Eğer, ülkede bunlar yoksa; Hükümet “niçin” vardır ?... Bilmek gerek !...
YAŞAM ÇOK DEĞERLİDİR VE YÜREĞİN İKİ VURUŞU ARASINDAKİ SÜREDİR.

4 Ocak 2008 Cuma

YARGILA VE SORGULA


YARGILA VE SORGULA !..

Mustafa Nevruz SINACI

Bu Gazete (ULUS) bizzat Mustafa Kemâl (ATATÜRK) tarafından kurulmuş; Millet adına devleti denetleme, hükümetleri takip ve idareyi (kamuyu) uyarma, halkı bilgilendirme; Daha doğru bir tanım, anlamda ve bağlamda “yönetim ve halk arasında” köprü olma amacına matuf, onurlu ve sorumlu bir yayın organıdır.
Bu nedenle; Objektif habercilik “ana ilke” olmakla beraber, halktan yana yorumculuk milli-manevi, bilimsel ve kültürel değerlere, açıkçası “Türk Medeniyetine” samimi sahiplik ve içten saygı kutsal bir vazife telâkki olunur.
Bunlar, bizzat kurucu tarafından vâzedilmiş ilkeler ve ülkülerdir.
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ve “Adımız Andımızdır” ifadelerinde anlamını bulur.
Başka bir anlatımla; Her Türk vatandaşı “milli birlik, beraberlik, Cumhuriyet, adalet, barış, hukuk ve demokrasiden yana” taraftır. Hem de; “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” vecizesinin gereği olarak, doğrudan taraftır. Millet esas hak sahibidir. İnsan (birey) devlettir. Zira “devletin varlık sebebi” hikmeti ve öznesi halktır.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere; Başbakan, Bakanlar, Generaller, asker-sivil bütün atanmış ve seçilmişler “millet memuru ve halkın hizmetkârı” sıfatıyla; Devlet cihazının temin ettiği ve milletin verdiği yetkileri kullanarak ülkenin ve halkın; Huzur, güven, emniyet, refah ve saadetini temine mecburdurlar. Devlet bağlamında bu hizmet; Düzenleme, Destekleme ve Denetleme biçiminde tanımlanan “3D” kuralına göre yürütülür.
Bu nedenle hükümetler yürütme, adalet mekanizması yargı ve meclis yasama görevi ile memur ve mükellef kurumlardır. 1924 Anayasası “kuvvetler birliği” ilkesini; Şûra kavramı dahilinde “Milletin en ehliyetli, ilim ve irfanda kıdemli ve yüksek erdemlere sahip/liyakatli” kimseler arasından seçilmiş “örnek-önder” insanlar tarafından temsil ve ilzamını esas alarak bu kaideyi koymuştur. Bu düzenlemede kuvvetler, hem ayrı ve hem de milletin şahsiyet-i maneviyesinde birdir. Hakikatte adalet ahlâkı, hüküm-hikmet, demokrasi-cumhuriyet ve lâik yönetimin gereği budur. En uzun ömürlü Atatürk anayasasının çöpe atıldığı 27 Mayıs ve 1961 anayasası ile getirilen kuvvetler ayrılığı ise; Objektif-realist, milliyetçi-muhafazakâr ve ulusal olmayan mütareke basının da katkısı ile bu günlere kadar gelmiş ve ülkemiz sonuçta vahim bir kaosa sürüklenmiştir. Neye rağmen ? Millet adına hareket etmesi gereken basına rağmen !.
Şu halde; Türk İnkılâbının esas, anlam ve ruhunu teşkil eden Atatürk ilkeleri göz ardı edilmiş ve tıpkı Ortlander (AB) raporunda olduğu gibi zaman içinde önemsizleştirilmiş ve bu ilkelerde yüklü anlam, önem, değer ve hedeflerden bütünüyle sapılmıştır. Bu sapma, esasında bir kırılmadır. Kırılma anarşi, terör, tedhiş ve istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir.
Özellikle, Gümrük Birliği’ne katılım (DYP-CHP), Triumvirlik (CHP-MHP-ANAP) ve AKP hükümetleri döneminde bu kırılma ivme kazanmış ve kaos derinleşmiştir. Şimdi Türkiye çok büyük sorunlar, acılar, anarşi-terör, tedhiş, pahalılık-yoksulluk, asimetrik-psikolojik savaş ve kültür emperyalizminin kıskacındadır.
Dolayısıyla “yeni bir” Kuvva-i Milliye medyasına ihtiyaç hasıl olmuştur.
Dördüncü kuvvet olarak, bütün tarafları sorgulayacak, kamu vicdanında yargılayacak ve ebed-müddet Türkiye ideali uğrunda; Halk için ve halkla beraber, bütün bu olumsuzluklara karşı, tam bir azim-irade ve kararlılıkla mücadele verecek bir “milli medya” ya ihtiyaç var.
ULUS, bu medyanın başını çekmeye lâyıktır.
Çünkü; ULUS için bu bir vazife, sorumluluk ve yükümlülük; Ulus’un her ferdi için de, çok renkli paçavralardan vazgeçmek suretiyle “ULUS” almak “ULUS” okumak ve Ulus’un ilim ve fikir kaynağından beslenmek bir vecibedir. Millet bunun farkında olmak zorunda ve durumundadır. Zira, milletin ve devletin meseleleri Ulus’ta tartışılır. Konuşulur ve sorunlar ile sorumlular hakkında “en açık, net, somut ve doğru” fikirler, projeler ve öneriler ULUS’ta dile getirilir. Çünkü “ULUS” halkın sesidir. Hukukun, adaletin ve yaşayan nefesidir.
BU BAĞLAMDA !..
Ayyuka çıkan rüşvet-iltimas, entrika, sosyal, ekonomik unsurları kullanma, din ticareti ve siyaset simsarlıklarını görmeden; Rüzgârdan kaçma misal halkımız bu hükümeti başa geçirdi. Bu halkın irade ve inisiyatifidir. Şöyle veya böyle ama, sonuçta saygı duyarız.
Şu kadar ki; Hükümetin de karşı görüşe, insan haklarına, adalet-hakkaniyet, hukuk ve fikir hürriyetine “taraf gözetmeden” sahip ve saygılı olmasını isteriz. Öyle mi ? değil !..
Öyle ise; Gittikçe yayılan ve hakim unsur haline gelen tek seslilik yağcılık-yalakalık, o kadar sık görülmeye başlandı ki, iktidardaki hükümet özel yandaş “gazete ve medya” sahibi oldu. Bu yüzden 4.5-5 senede devasa büyüdü lâkin olgunlaşamadı. Halkı saf ve en acısı aptal gibi gören bir zihniyet türedi. Daha da vahimi, millet öyle bir paralize oldu ki; Hâlâ onlara bakıyor, onların gazete ve TV’lerini izliyor, en acısı onlara reklam veren/besleyen kurum ve kuruluşların ürünlerini şuursuzca kullanıyor.
Biz kimiz ve ne yapıyoruz… Artık yeter !...
Bu siyaset simsarı, din tüccarı ve AB-ABD partizanlarının gayri-milli politikaları yüzünden 3 Ocak 2008 tarihinde Diyarbakır'dan gelen acı ve nefret dolu bir haber yayın organlarında yayınlandı. Hain bir patlama olmuştu. Şimdi yorum yapmayacağım. Fakat, şerefsiz birini hatırlamadan da geçemeyeceğim. Hani o şerefsiz (hatırlarsanız eğer) “Irak'a müdahale ederseniz Diyarbakır'ı kana bularız” diye tehdit savurmuştu ve bu kişi hâlâ yaşıyor ve timsah gözyaşı döküyor..Timsah gözyaşı döken bir tek o mu?...
Timsah gözyaşı dökenleri unutmayın
Tabiî ki Hayır, tüm yandaş ülkeler ve “stratejik ortak” ABD Timsah gözyaşı döküyor. İlk kınama ABD den gelmesine rağmen; Onları önce organize suç örgütü olarak aramıza sokan sonra terör örgütü olarak başımıza bela eden kim? Onlara maddi manevi desteği sağlayan din simsarcıları kim? Ülkelerinde yayın yapmaya müsaade eden şerefsiz ülke neresi? Bunların adını ve yerini herkes biliyor, tek bilmeyen bu hükümet…Birde şu var ki bunun provası büyük şehirlerde yapıldı ve hâlâda yapılıyor bela göz göre geldi ve geliyor.
Mesele, artık Ulus’un “ulusal değerlerine” sahip çıkma; “Türk’çe düşünme, Türk’çe konuşma ve Türk’çe yaşama” meselesidir. Peki, bu nasıl olur? Sorgulama, yargılama ve kamu vicdanında mahkûm etmekle olur. Bunu kim yapar ? CEVAP: Millet, (halk) milli değerler, milli kültür, milli siyaset ve milli devlet adına; Hürriyet, hükümranlık, bağımsızlık ve özgürlük adına; Türk İnkılâp ve medeniyeti adına; AB ve batının tefessüh etmiş uygarlığına karşı durmak adına; Halk için-halkla beraber olan medya yapar. Mütecanis ULUS olmak, adaletle kalkınmak, tabandan tavana istikrarla gelişmek ve muasır medeniyet seviyesine; TÜRKİYE CUMHURİYETİ olarak erişmek budur.

DP VE SİYASET KURUMLARINA İTHAF OLUNUR

DP ve BÜTÜN SİYASET
KURUMLARINA İTHAF OLUNUR

















Mustafa Nevruz SINACI
(I)
Bu günlerde DYP’ye zoraki monte Demokrat Parti’nin Büyük Kongresi yapılacak.
Genel Merkezden yapılan açıklamaya göre Demokrat Partinin 4. (!) Olağanüstü Büyük Kongresinin 6 Ocak 2007 Pazar günü yapılacağı bildirildi. Ancak, daha önce de bu sütunlarda defalarca yazdığım gibi bu ekip Demokrat Parti’den bihaber. Meselâ, IV. Olağanüstü Büyük Kongre demişler ne alâkası var. Önce Parti evraklarını ANAP’tan alsınlar da, aslında kaçıncı Kongre olduğunu bir öğrensinler.
Bahusus Kongrede Genel Başkan seçiminin ardından GİK, Merkez Karar Kurulu ve Yüksek Haysiyet Divanı organlarının yedek ve asil üyelerinin seçimleri gerçekleştirilecek. Burada çok önemli bir ayrıntı vereyim, DP’de Merkez Karar Kuru Yoktur. Bunun yerine kaim Parti Divanı vardır. Parti Divanı, bütün siyaset kurumlarına örnek olacak kadar demokratik, özgün ve parti içi demokrasiyi tedvire muktedir bir kuruldur. GİK Divan tarafından seçilir ve yine Genel Başkanlık Divanı; Parti Divanı’nın onayı ile vücut bulur. Peki hani dünün DYP’ sinin Demokrat Partiye iblâğında bu hüküm. Elbette yok. Çünkü onlar, orijinal DP amblemini de almamakla sadece ve yalnızca “merkez sağın utancı-hicabı” haline düşen DYP’lerine yeni bir yüz arayışına girmişlerdi. Amaçları DP olmak falan değildir. Neyse, uzatmayalım.
Hani, daha önce 17-18 Kasımda yapılması planlanan kongre, Genel Başkan Mehmet Ağar tarafından iptal edilmişti. Ardından GİK, kongrenin 6 Ocak tarihinde yapılmasına karar verdi. Tarafımıza intikal bilgilere göre. Kongrede, DP-dyp Genel Başkan Yardımcısı Çağrı Erhan, eski İstanbul İl Başkanı Süleyman Soylu, eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarlarından Aytun Çıray, eski genel sekreterlerden Serhan Yücel, gazeteci Nevval Sevindi, Genel Başkan Mehmet Ağar'ın eski genel merkez danışmanlarından Doç. Dr. Namık Kemal Bingöl, eski Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan ve eski İzmir İl Başkanı Kani Aydoğdu genel başkan adaylıklarını açıkladılar. Ayrıca, Ali Şahin, Hasan Ateş, Eşref Ünal, Dursun Atabek, Hayrettin Özaydın, Cemal Önez, Salih Erkal ve Efkan Erkul isimli şahıslar da genel merkeze adaylık başvurusu yapmışlar. Ne diyelim ? hayırlı olsun. Bekleyecek ve göreceğiz neler olacağını !..
Bizim fikrimiz o ki; Parti sahibi, polis, Mehmet AĞAR’ın katı yönetimi, kaprisleri ve basiretsizliği nedeniyle DYP misyonuna nokta konuldu. Tam kıvamında gerçekleşmesi kabil “birleşme ve bütünleşme” ise maalesef gerçekleştirilmedi ve zoraki nikâh sonunda böyle oldu.
Ancak, bununda memleket hayrına iblâğı mümkün.
Umarım bu makale bulunur, okunur, ibret ve ders alınır.
Dava ve misyonun hakiki varislerinde biri sıfatıyla halisane temennimiz budur.
Tabii değişim ve dönüşümün gerçekleşebilmesi için DP adını alan ve fakat “manâ ve muhtevasının” ayrılmaz bir parçası olan amblemini dışlayan bu yeni (!) oluşumun, yapılacak kongrede aslına rücu etmesi, dava ve misyonunun özünü teşkil eden tarihi amblemi alması, ilke onur ve değerlerini iktisap etmesi zorunludur. Aksi takdirde sonuç yine hayâl-i sükut ve derin bir hüsrandan başka bir şey olmayacaktır.




(DYP) -DP’YE İTHAF
Her ne kadar aşağıdaki bilgilere bütün siyaset kurumlarının “hayati derecede” ihtiyacı olsa da; Ben bu makaleyi özellikle ve bilhassa DYP-DP’ye ithaf ediyorum. Umarım görülür, bilinir, okunur, incelenir ve değerlendirilir. Zira, bu çalışma büyük bir zahmet, meşakkat, bilgi ve birikimin ürünüdür. Her ne kadar “marifet iltifata tabii” ise de, biz kimselerden her hangi bir iltifat beklemiyor; Sadece “bilgi” yi siyasetin ve siyasetçilerin istifadesine sunuyoruz.
İDEAL BİR PARTİ (GELENEĞİN) PROGRAMI
Bu güne göre uzak bir geçmişte; 01 Eylül 1937 tarihinde, "Şark Raporu" ışığında, (Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK' ün emir ve direktifleri üzerine) Celâl BAYAR ve arkadaşları tarafından hazırlanan "TC'nin, Kalkınması-Gelişmesi ve Muasır Medeniyet Seviyesine Ulaşmasına İlişkin Program Tasarısı" bizzat ve şahsen, ATATÜRK tarafından okunmuş, incelenmiş olup, pek çok ek ve değişiklik yapıldıktan sonra BAYAR' a, "İşte, bu program benim programımdır. Türk milleti için düşündüğüm ve icrası hususunda lüzumuna kani olduğum her hususu havi bulunmaktadır. Bütün esas ve unsurları ile bunun mutlaka ve noksansız olarak uygulanmasını istiyorum. Hükümeti kurun ve bu programı uygulayın." dediği ve uygulama emri verdiği metin, önce 25.Eylül.1937 tarihli 1. Mahmut Celal BAYAR Hükümetinin resmi ve "Atatürk tarafından hazırlanan" onaylı programı oldu.
Ancak bu programın, 25.10.1937-25.01.1939 tarihleri arasında görev yapan 1. ve 2. Bayar hükümetleri tarafından uygulanması mümkün olmadı. Çünkü, Şark Raporu ve çok bariz hale gelen bazı sorun ve sıkıntılar yüzünden Atatürk, İsmet İnönü’yü, parti ve devlet görevlerinden azlederek sürgüne göndermişti. Diğer taraftan kendi hastalığı ilerliyor ve devlet işleri ile meşgul olamıyordu. Bayar Hükümeti ise, bir taraftan aziz Atatürk’ün tedavisi için koşturuyor, diğer taraftan da programın hayata geçmesi ve hükümetin (İnönü den dolayı) başarılı olmasını istemeyen Vekillere karşı yoğun bir mücadele veriyordu. 10.Kasım.1938 günü Ulu Önder hayata gözlerini kapayıncaya kadar bu mücadele, programdan hiçbir sonuç alınamadan ve her hangi bir uygulama yapılamadan böylece sürdü.
Vefatın ertesi günü İsmet İnönü derhal, kendisini Cumhurbaşkanlığına seçtirdi. İlk etapta "Atatürk' ün programı" hayal mahsulü olarak nitelenip yürürlükten kaldırıldı. Bütün Resmi daire ve okullardan Atatürk portreleri indirilerek "milli şef" fotoğrafları asıldı. Tedavüldeki kağıt ve madeni paralar toplanarak "milli şef" resimli paralar basılıp piyasaya çıkartıldı. Buna sabır ve tahammül gösteremeyen ve onay vermeyen Bayar Hükümeti 25.Ocak.1939 da görevinden alındı.
Bu tarihten itibaren ülkemizde karanlık, despot, diktatör ve faşist bir yönetim, baskıcı ve karanlık bir dönem başladı. Halk Partisi ile devlet adeta birleşti, bütünleşti. Celal BAYAR ve arkadaşları; Adnan MENDERES, Refik KORALTAN, Prof. Dr. Fuad KÖPRÜLÜ, Mareşal Fevzi ÇAKMAK, Ali Fethi OKYAR ve Ali Fuad BAŞGİL; Zamanla, azimle ve sabırla genişleyen bir yelpaze içinde, (kendi deyimleri ile) Demokrasi ve fazilet mücadelesine başladılar.Atatürk'ün,yoluna,izine,vasiyet-gelenek ve programına sıkı sıkıya, sadakat ve samimiyetle sahip çıkıp sarıldılar.
İşte; 12.Haziran.1945 tarihli "dörtlü takrir" e, buna mümasil demokrasi, insan hakları, adalet, fazilet ve hukuk mücadelesine esas teşkil eden ve 07.Ocak.1946 da "Demokrat Partinin " kurulması ile hayata geçen bu programdır. Bu program, Türkiye sevdalıları için uygulanması ve uyulması gereken bütün ayrıntıları açıklar. Ülkemiz ve insanımızı onurla yükseltmek, kalkındırmak ve geliştirmek isteyenlere yol gösterir. Çağı gereklerine göre değişim ve dönüşüm özelliğini taşır. “Cumhuriyet, Demokrasi ve Lâiklik” bağlamında öncü bir fonksiyona sahiptir. Kısaca milli misyon olarak da vasıf ve ifade edebileceğimiz "Atatürk' ün Programı” bu programın, esas itibarıyla ‘partiler üstü’ karakteri, özellik, nitelik ve ana hatları (muhtevası) aşağıdaki şekildedir :
Gelenekte siyasetin amacı: Devletin temel unsuru, varlık sebebi olan İnsanı, maddi-manevi, ilmi-bilimsel ve kültürel değer, eser ve zenginliklere kavuşturarak ‘ona’ gerçekten başarılı, onurlu, ilkeli, sorumlu ve mutlu olabileceği ortamları hazırlamak;
“Siyaset ve Devlet’in Yeniden Yapılanması” reformu çerçevesinde:
a-Devleti asli (Adalet, Dış-İç emniyet, güvenlik ve huzur, Sosyal Devlet, fert ve toplumun geliştirilmesi, tabanda refah ve mutluluğun şartlarının oluşturulması) görevlerine “yönlendirici ve denetleyici” boyuta çekmek, bunun dışındaki bütün kurum, kuruluş ve işlemleri ya, yerelleştirerek veya hızla özelleştirerek halka teslim etmek; Namuslu ve dürüst rekabete dayalı ‘serbest piyasa ekonomisi’ ni hayata geçirmek.

(II)
Şu an için “güvenlik ve istikrar” kavramları anlamlarını yitirmiş bulunmaktadır. Öyle ki, yoğunlaşan kundaklama teşebbüsleri ile 3 Ocak tarihli Diyarbakır saldırısı, ondan evvelki askerleri kaçma ve/veya kaçırılma kalkışmaları, DTP vukuatları ve nihayet; Ağır bir tehdit ve dayatma niteliği arz eden son AB kararları bunu açıkça göstermektedir.
Şimdi kaldığımız yerden devam edelim:
b-Yerinden Yönetim ve katılımcı Yerel Demokrasiyi gerçekleştirmek.
Bilimin, bilincin ve demokrasinin zorunlu kıldığı bu gerçek; İki yüzlü, dessas, yalancı ve talancı AB’nin de menfur telkin-dayatma ve katkılarıyla günümüzde hedefi ve amacından saptırılmakta ve muhtemel bir bölünmeye zemin hazırlamak niyeti ile istismar edilmektedir.
c-Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri arasındaki “kuvvetler ayrılığı, bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesini” hayata bütün usul, esas ve unsurları ile uygulamak. Kanunlar önünde tam eşitliği sağlamak. Adalet ve hukukun üstünlüğünü hakim kılmak.
d-Başta Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından ve milli delege sistemi ile halkın içinden seçilmesi olmak üzere; Milletvekilleri, Belediye Başkanları, İl ve Belediye meclisi üyelerini “namusluca ve dürüstçe” yasalaşmış dar bölge ve iki turlu seçimle seçtirmek; Yerel yönetimlerin siyasi partilerle bütünüyle ilişiğini kesmek.
e-Ülkeye Tam Başkanlık Sistemini kazandırmak.
Demokrasi, uzlaşma kültürü, karşılıklı saygı-sevgi, tolerans ve hoşgörüye dayalı bütün evrensel hak ve hürriyetlerin önündeki engelleri kaldırarak, adalet ve hukuku hakim kılmak suretiyle bunların uygarca ve özgürce kullanılmasını sağlamak.
‘Kanunlar anayasaya, anayasalar da insan’a aykırı olamaz’ ilkesi doğrultusunda Anayasa ve yasaları sadece temel esasları ihtiva edecek şekilde yeniden düzenlemek ve demokratikleştirmek.
Yargı Erki’ni bütünleştirip bağımsız ve tarafsız kılmak, Devletin bütün kurum ve işlemlerini yargının ve halkın denetimine bağlamak, tam şeffaflık ve saydamlığı temin etmek, yargının hızlı, etkin, sağlıklı ve ucuz çalışmasını sağlamak. Hak aramanın yolunu açmak. İçinde (Ombudsman) kurumunun da bulunduğu bir adalet dağıtım sistemi ile halkın hak arama, denetim ve izleme hakkını kullanması kurumsallaştırmak.
Devlet okul ve üniversitelerini, merkezi sistemden yerel yönetimlere devretmek, uygun olanları vakıf haline getirip özelleştirmek. Eğitimde etkin bir sigorta ve kredi sistemi kurmak, fakir, yoksul ve güçsüzlerin de en iyi şartlarda okuma imkanlarından yararlanmasını sağlamak,
Devletin Sağlık ve Sosyal Güvenlik kurumlarını tek çatı altında birleştirmek, gerekli olanları yerelleştirmek ve özelleştirmek. Bütün vatandaşlar bir Genel Sağlık Sigortası kurmak. Ayırımsız bütün vatandaşlarımıza devlet hastanelerinde ‘ücretsiz bakım, kontrol ve tedavi’ imkânı sağlamak. Fakir, yoksul, güçsüz ayrımı yapmadan bütün vatandaşlara kalıcı, sürekli ve kaliteli sağlık hizmetini devlet olarak vermek.
Devletçe yönetilen mevcut sigorta sistemlerini çağdaş ve sağlıklı bir Milli Sosyal Güvenlik Sistemine (SAGEM) dönüştürmek. Emekliliği çağdaş-güncel, insani ve medeni boyutta norm ve standart birliğine kavuşturmak. Çalışanla emekli arasındaki maaş farkını asgariye indirmek, maaşlar arasındaki ayrıcalık ve uçuruma son vermek, kamu ve özel sektör çalışanları ile bütün emekli maaşlarını “yoksulluk sınırının” üstüne çekerek, insanca bir yaşam sürmelerini sağlamak,
BİLGİ NOT:
Mevcut hükümet tarafından mezkür sahada yapılan çalışma maalesef bu standart, ilke ve normlardan bütünüyle uzaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu adı ile oluşturulan ve tıpkı yıllar önde DP tarafından öngörüldüğü veçhile “Sosyal Güvenlikte Tek Çatıyı” amaçlayan bahusus kurum ölü doğmuş ve doğar doğmaz da kadük olmuştur. Bu kurumun oluşumunda ne adalet, ne hukuk ve ne de hakkaniyet ilkelerinden söz etmek mümkün değildir. İnşâllah düzeltilir.
Elbette düzeltilmesi de gerekir. Zira, TC’nin kuruluş amacı bunu muciptir.
İşsizlik Sigortasını genelleştirmek.Zorunlu tahsilini bitiren ve/veya 18 yaşını ikmal ettiği halde, her hangi bir okula devam etmeyen bütün gençlerimize ya iş bulmak veya işsizlik maaşı bağlamak. Emeklilerin, işsizlerin, öğrenim gören gençlerin, ev hanımlarının, özürlülerin, yoksul, kimsesizlerin, gazilerin ve şehit ailelerinin durumlarını iyileştirmek. Ülkemizde fakir, yoksul, aç-açık ve kimsesiz bırakmamak. Devlet adına, kimsesizlerin kimsesi olmak. Türkiye ve dünya Türklüğüne sahip çıkmak.
Memur-işçi ayrımını asgariye indirmek. Kamu çalışanlarının sayısını en az yarıya indirmek. Bilimsel sendikacılığı geliştirmek. Sendika ağalığına son vermek. İşçi ve Memur sendikalarını tek Konfederasyon çatısı altında birleştirerek demokratikleştirmek. İşçi ve memur dahil bütün çalışanların sosyal haklarını demokratik yollarla elde etmeleri için gereken yasal düzenlemeleri yapmak. Asgari ücreti, sigorta kıdemi, tahsil, ehliyet ve liyakatle bağlantılı, en alt göstergesi (asgari geçim indirimi) vergi dışı kalacak biçimde yeni usul ve esaslara bağlamak.
Ekilebilir tarım ve ziraat alanlarını korumak kayıt ve şartıyla, Şehirlerin gelişme alanlarını hızlı ve planlı olarak yerleşime açmak, kira ve konutu rant vasıtası olmaktan çıkartmak, herkesin mutlaka medeni ve insani şartları taşıyan, sağlıklı bir Konut sahibi olmasını özendirip desteklemek.Kaynak kaybını engellemek, gereksiz yatırım ve israfı önlemek ve sağlıklı-yeterli-konforlu bir yaşam düzeyi için ‘yaşam boyu kullanılabilecek” kiralık konut sistemini devreye sokmak.
Devlet olarak, toplumun bilim, kültür ve Sanat değerlerine sahip çıkmak, milli ve manevi değerleri geliştirecek, Türk harsı, kimlik ve kişiliğini yükseltecek, Namuslu, sorumlu, ilkeli, onurlu ve sorumlu vatandaş formunu hakim unsur haline getirecek tedbirler almak, Sanatı ve sanatçının gelişmesini özendirmek.Anarşist, terörist, bölücü, hırsız, yolsuz, rüşvetçi, iltimasçı, gasp ve irtikap eğilimli ve/veya bu fiillere tenezzül ve tevessül eden alt varlıkları eğitmek, terbiye etmek. Islah olmayan araz ve müzminleri toplumdan soyutlayıp, üretim kamplarında enterne etmek.
Aktif ve şahsiyetli bir Dış Politika izlemek.Tarihten ve tabiattan kaynaklanan bütün hak ve hukukumuzu tavizsiz ve ivazsız olarak sonuna kadar kullanmak. Uluslar arası ilişkileri ‘mutlak mütekabiliyet’ ilkesi doğrultusunda yeniden düzenlemek. Ülkemizin tam bağımsız, hür ve hükümran bir devlet olma sıfatını, hayatın ve iktisadın bütün alanlarında temin, tedvir, sevk, idare ve organize etmek, harici misyonumuzu ne idüğü belirsiz dönmeler ve monşerlerden temizleyip, bütünüyle Türkleştirmek. Öz be öz, yani asaleten Türk olmayanları Dış İşleri, İç İşleri, TSK ve MEB’ na almamak.
İç güvenliğin sağlanması görev, yetki ve sorumluluğunu merkezi idarenin gözetim, takip, denetim ve koordinasyonunda il ve ilçe idarelerine vermek. Jandarmayı kaldırmak. Kaymakam ve Valiler ile Müftü, Başsavcı, il ve ilçe Emniyet Müdürlerinin halk tarafından seçilmesini sağlamak.
“Güneydoğu Sorununu”, hiçbir ayrımcılık, bölücülük, halklar arasında farklılık, imtiyaz ve sair “bütün Türk vatandaşlarının tabi olduğu ve uymak zorunda bulunduğu yasal şart, statü, imkân ve fırsat eşitliği ile Kanunlar önünde mutlak eşitlik” bağlamında ve bütün insanlar, inançlar ve bölgeler arasında tam eşitlik ilkesi dahilinde ve sosyo-ekonomik çerçevede çözmek. Halklar değil, ayırımsız tüm vatandaşlar arasında adalet, eşitlik ve hukuku üstünlüğü ilkesini hakim kılmak. Ülkede var olan, dokunulmazlıklar dahil bütün ayrıcalık, imtiyaz ve istisnalara kesin olarak son vermek.
Yüksek kalite, ucuz ve uygun fiyat” bağlamında “Namuslu ve dürüst Rekabete Dayalı liberal ekonomi Serbest Piyasa Düzeni” içinde “Hür Teşebbüsü” gerçekleştirmek, kapsamlı bir Teşvik sistemiyle ekonomiye dinamizm getirmek. Devlete ekonomide, makro politikalar ile nazım rolünü yüklemek. Vatandaşı ezdirmemek. İktisadın temel esas ve ilkelerini “çıkar-çılgın kâr ve rant” üstüne değil; Helâl kazanç üstüne bina etmek. Her türlü kayıt ve kapsam dışılığa son vererek, devleti kontrol altına almak. (devamı var)

(III)
Vergileri adil esaslar çerçevesinde makul seviyelere indirmek, tabana yaymak, kamu maliyesini bütünüyle şeffaf ve saydam kılmak, Türkiye Milli Mastır Projesi kapsamında kayıt ve kapsam dışını ortadan kaldırmak, dolaylı vergileri azaltmak ve doğrudan vergileri evrensel boyuta çekerek; Vergilendirilmiş kazancın üst üste ve tekrarlanan bir döngüyle vergilendirilmesini kesin olarak önlemek,
Esnaf ve sanatkarın Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerini (KOBİ) geliştirmelerini sağlamak, yoğun bir program ve etkin teşvik tedbirleri ile desteklemek suretiyle, en kısa sürede her KOBİ’ yi bir büyük fabrika ve AŞ’ye dönüştürmek,
Ülkenin farklı özellik taşıyan geri kalmış bölge ve yörelerinin kalkınması dinamik ve cazibelerinin birbirlerine eşitleneceği etkinlikte teşvik tedbirleri ile gerçekleştirmek,
Etkin bir ulaşım, haberleşme ve enerji alt yapısı tesis ve idame ettirerek, Ülkenin gıda üretiminde kendine yeterliliği güvence altına almak; İspanya’nın Sevilla bölgesi gibi ekolojik ve organik-doğal tarıma dayalı büyük ölçekli işletme ve alanlar oluşturmak
Dış pazarlarda rekabet gücümüzün artırılması amacı ile ekonomik, mali, monater
politikalarda gereken düzenlemeleri yapmak, komşu ülkelerle serbest piyasa, liberal ekonomi ve dürüst rekabete dayalı ve geniş kapsamlı ekonomik işbirliğini oluşturmak, sınır kapılarını serbest ticarete açmak ve geçişleri serbestleştirmek.
Proje bütününe sadık kalarak bu programı uygulamak, Türkiye’ye gerçek anlamda çağ atlatacak ve ülkemizin “Birinci Sınıf Dünya Devleti” konum ve durumuna yükselmesini kesinlikle sağlayacaktır.
İDEAL BİR PARTİ MİSYONU
Türk milletini içinde bulunduğu ıstırap ve sıkıntılardan kurtaracak; “Kalkınmış - gelişmiş; Muasır medeniyet seviyesine erişmiş ve bu düzeyi aşmış bir Türkiye” ideali ve sevdalılarının “mevcut ve/veya muhtemel yeni Parti Misyonu: Kısaca "gelenek" olarak tanımlanan ve başlangıcı Ulu Önder ATATÜRK ve milli mücadeleye dayanan, Atatürkçü-Kemalist, Milliyetçi, Maneviyatçı bir "kuvva-i milliye" misyonudur. Esas itibarıyla var olan ve fakat sahipsiz kalan bir çizgidir. ATATÜRK' le başlar. BAYAR, MENDERES ve ÖZAL ile günümüze kadar uzanır. Hakiki ve bizatihi / geleneksel sahibi tarihi Demokrat Partidir. Kuvva-i Milliye ve Milli Mücadele ruhunun destansı bir dirilişi olarak tanımlanan 1946' dan dolayı "46 Ruhu" olarak da ifade olunur.
TANIM VE ANLAMI :
Demokratik ve gerçek anlamda Lâik Türkiye Cumhuriyeti’ nin; Atatürk ilke ve inkılâpları ve manevi mirası ile mündemiç; Milli, ilmi, insani ve manevi mukaddeslerle mücehhez; İnsan Hakları, Eşitlik, Adalet ve mutlak Hukukun Üstünlüğüne dayalı, İnsan haklarına sahip ve saygılı, muasır medeniyet seviyesini aşmayı hedefleyen; Ebed-müddet hür, hükümran ve 1. sınıf müstakil bir küresel Devlet olmasını amaçlamak, bu inanç ve ideal uğrunda tam bir fazilet, ahde vefa ve fedakârlıkla, "nefer" olarak çalışmak; Namuslu, dürüst ve demokrat bir insan, onurlu-ilkeli-sorumlu-erdemli bir vatandaş sıfatıyla Devlet, Cumhuriyet ve Demokrasiyi korumak, kollamak, kalkındırmak ve geliştirmektir.
İDEAL BİR PARTİNİN VİZYONU
"İleri, Çağdaş ve Güncel Vizyon" :
Bütün Türk vatandaşları ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini, bilgi çağına taşımak;
İnsani boyut ve bilgi toplumunu gerçekleştirmek.
En ileri seviyede kalkınma gelişme, bilim ve yüksek teknoloji düzeyini yakalamak. Devletimizi özgür, hakim-hükümran ve güçlü, insanlarımızı zengin ve mutlu kılmak.
Sağlıklı, saydam, adaletli, ilkeli, onurlu, sorumlu, dürüst ve mutlak surette hukukun üstünlüğüne dayalı; Üretici, yaratıcı, çalışkan, hukuka sahip ve saygılı, dinamik ve sinerjik bir Devlet ve Millet, toplum oluşturmaktır.
"SİYASİ VE SOSYAL" (SOSYOMETRİK) MANİFESTO :
1. Nedene odaklı değil, çözüm ve projeye odaklı olarak çalışmak.
2. Namuslu, dürüst, demokrat; İyi insan ve sorumlu vatandaş olmak.
3. Sorumsuz vatandaşlıktan, sorumlu vatandaşlığa geçişi sağlamak.
4. Lider sultasını kaldırmak; Siyasi rakip değil iyi bir ekip olmak.
5. Ortak aklı esas alarak; Verimli, uyumlu, ilmi ve kaliteli siyaset yapmak.
6. Adres : "Türkiye"
7. Kimlik : "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı”
8. Kişilik : "İnsani Boyut ve Bilgi"
9. İlke : Onurlu, Saydam, Adaletli, Demokrat ve Dürüst Siyaset,
10. Parola : Vatana, Millete, Devlete, İnsana ‘insanlık alemine’ hizmet.
İNSAN HAKLARI, ADALET, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ,
DEMOKRASİ VE UZLAŞMA KÜLTÜRÜ İLKELERİ
1. Her insan bir devlettir. Devlet insana hizmet için vardır. Devletin bütün hattı hareket ve faaliyetinde ‘kamu yararı’ esastır. Bütün kurum ve kuruluşları ile kamu halkın emrinde ve hizmetinde olmak zorundadır. Hiçbir vekil, asil olan milletten veya milleti oluşturan bir fertten üstün olamaz. Bütün makam ve mevkiiler millete, eşit olarak halka ve doğrudan insana hizmet etmekle memur, mecbur ve mükelleftir. Devlet memuru yoktur. ‘Millet Memuru’ vardır. Cumhurbaşkanı dahil, millet vergisi ve devlet gelirinden maaş alan her kes “millet memurudur” Millet memuru; Namuslu, onurlu, ilkeli ve sorumlu olmaya ve bütün vatandaşlara eşit davranmaya, devlette halkın menfaatlerini canı pahasına korumaya ve kollamaya, hizmetini adalet, fazilet ve tam bir vefa ve dürüstlükle, en temiz, doğru ve verimli olarak yerine getirmeye mutlak surette memur ve mecburdur. Hırsızlık, yolsuzluk, bölücülük, vatandaşlar arasında ayırımcılık ve gasp, rüşvet, irtikap, namussuzluk ve sahtekârlık yapanlar kamuda görev alamazlar.
2. Genel amaç ve felsefe : İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.
3. Partinin varlık sebebi ve ana vizyonu : Adalet ve Demokrasi.
4. Adalet ve Demokraside hedef : Evrensel norm, standart ve kriterleri aşmak.
5. Kanunlar Anayasa ya, anayasada insan haklarına aykırı olamaz. Devlet kutsal değildir. Hiç bir kurum da kutsanamaz. Evrende kutsal olan tek varlık: Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu "insan" dır. Devlet, özellikle ve bilhassa “iyi insan ve iyi vatandaşın yanındadır. İyi insan ve iyi vatandaş: Birey olarak, namuslu, iffetli, temiz ve dürüst bir hayat süren, çalışan, üreten, hakkıyla ve helâlıyla kazanan, demokrasiye inanan, insan hakları, adalet ve hukuka bilinçle sahip ve saygılı olan, yerine göre bütün kurum ve kuruluşlar, özel sektör ile devleti denetleyen kişidir.
6. Bütün insanlar hakları ile doğar. Devletin görevi, bu hakları korumak, geliştirmek; Bilgi, birikim, tahsil, terbiye, kişisel çaba-çalışma, verim ve üretimine paralel olarak bütün vatandaşları onurlu, güvenli, zengin ve mutlu kılmaktır.
7. Bireyin (kişilik) hakları dokunulmazdır. Bireyler örgütlenerek ve belirli amaçlarla bir araya gelerek; Tüzel hukuk çerçevesinde daha geniş anlamda hak, hukuk ve teşebbüs imkânı ve sahibi olabilirler. Devletin görevi : Düzenleme; Destekleme ve Denetlemedir; Ayrıca; Gönüllü Kuruluşları teşvik etmek, destek olmak ve iş birliği yapmaktır.
Devlet idaresinde millet iradesi ‘katılımcı gerçek demokrasi’ esastır. (devamı var)

(IV)
Devlette demokrasiyi bütün kurum ve kuruluşları ile uygulamayan, kesintiye uğratan, ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyaz yaratan, adalet ve hukukun mutlak üstünlüğü, tarafsız ve bağımsızlığı ile hakimiyetini sağlayamayan hiçbir siyasi parti meşru sayılamaz. Adalet, hakkaniyet ve genel ahlâk esaslarına aykırı hüküm, karar ve tasarrufta bulunan bütün yargıç, savcı ve (resmi-sivil) yöneticiler görevlerinden derhal uzaklaştırılır. Devlette sahtecilik, israf ve suistimalin yeri yoktur.
8. En önemli ve en değerli "İnsan Hakkı" Yaşama, Öğrenme, İnanma, Barınma, İnandığı gibi konuşma-yaşama ve hayatını “İyi insan ve iyi vatandaş” boyutunda sürdürme hakkıdır. Ancak, suç işlemek, yalan söylemek, başkalarının hak ve hukuku’ na halel getirmek; Din tüccarlığı ve siyaset simsarlığı yapmak kesinlikle yasaktır.
9. Siyaset; Devleti Adaletle ve milletle iş birliği halinde, hukukun üstünlüğü ve yasalar önünde mutlak eşitlik ilkesine göre halkla "birlikte" yönetmektir.
10. Cumhuriyet fazilettir. Devlet, Demokrat, Saydam, şeffaf, medeni, muasır ve insani boyutta lâik; “imkân ve fırsat eşitliğine” dürüst rekabete dayalı serbest piyasa, (yerine göre) karma ekonomi ve liberal ekonomiden yana olup; Bütün iktisadi hareket ve faaliyetlerin temel amacı: Bireyin refah, zenginlik, güvenlik ve mutluğudur.
Üretici ve tüketici arasında 1’den fazla aracı ve komisyoncu ihdası yasak; Üreticinin, ürettiğini doğrudan tüketiciye satması esastır.
ÜYELİK ESASLARI VE PARTİ KURALLARI
ÜYELİK ESASLARI
a) Bütün Üyeler parti içinde eşit haklara sahip olmak zorundadır.
b) Her Üye "parti aidatı" vermeye mecbur, memur ve mükelleftir. Parti, başta Devlet (hazine) olmak üzere, hiçbir kurum ve kuruluştan bağış-yardım ve sair namlar altında para alamaz. Standart üye aidatı dışında hiçbir vatandaştan para kabul edemez. Parti görevlerini para karşılığı dağıtamaz, peşkeş çekemez. Kıdem, ehliyet ve liyakat dışında (seçme-seçilme ve görev dağıtma, adaylık hallerinde) başkaca bir kriter ileri süremez.
c) Üç ay üst üste aidat vermeyenlerin seçme ve seçilme hakkı; Altı ay süreyle aidat vermeyenlerin "parti üyeliği" kesin olarak sona erer. Adaylığı görevden istifaya bağlı kişilerin ‘fahri üyelik kıdemi’ ve dönem ödemeleri dikkate alınır. Aralıksız en az 6 ay aidat ödeyen fahri ve asli üyeler dışında kimsenin, parti içinde seçme-seçilme ve aday olma hakkı yoktur. Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları buna göre düzenlenir.
e) Parti üyesi, halk içinde muteber, ilkeli, sorumlu, duyarlı ve başarılı "örnek ve önder" bir insan olmak ve Partiyi onurla temsil etmek durumunda ve zorundadır. Zamanla siyaseti kirletme ve yozlaştırma eğilimi olanlar partiye üye olamaz. Yüz kızartıcı suç işleyen vatandaşlar partide üye sıfatıyla kalamaz.
SİYASETİN KURALLARI
a) Her parti üyesi, bağlı olduğu (il, ilçe, belde, mahalle, köy) sorunlarını tespit etmek, çözüm önerileri-projeler üretmek ve bunları kendi başkanlığına yazılı olarak iletmek, gereğini takip etmek ve kamu-halk lehine sonuçlandırmakla yetkili, sorumlu ve görevlidir.
b) Üyelerin bir başka görevi de; Kayıt ve icra mercileri olan kademe Yönetim Kurullarını murakabe etmek. Hesap, iş, işlem ve faaliyetleri takip, kontrol ve dahili denetimde bulunmak suretiyle yerel başarıya "sorumlulukla" katkı sağlamaktır. Parti kademesinde, her hangi bir yöneticinin ‘parti içi demokrasi’ kurallarına aykırı hareket etmesi, hak gaspı, hukuk ve tüzük ihlâli halinde her üyenin bir üst merci ile doğrudan Mahkemelere başvurma ve sorunu gidermek için gerekeni yapma hakkı ve görevi vardır. Parti’de, her hangi bir sahip ve antidemokratik sulta oluşması halinde; Üye’ lerden her hangi birinin müracaatı ile mahalli savcı ve hakimler derhal gereğini yapmakla memur, mecbur ve mükelleftir.
c) Ayrıca, her üye geçici veya daimi bir komisyonda görev almak, partiye kişisel ve bilimsel katkı sağlamak ve mahallin nabzını bu kurul ve komisyonlar yoluyla Genel Merkeze ulaştırmak zorundadır.
d) Parti Üyesi için "Anayasal Vatandaşlık" esastır. İnsanlar arasında hiç bir şekil ve surette bir ayrım gözetilemez ve ileri sürülemez. Şu kadar ki; Vatan hainleri, hırsız ve yolsuzlar, namussuz ve sahtekârlar bunun dışındadır.
İDEAL BİR PARTİ’NİN “PARTİ” KURALLARI
a) Aidat borcu olan adaylık ileri süremez.
b) Bütün Kongrelerde "birleşik/tercihli- çarşaf liste" esastır. İyi olan kazanır.
c) Kulis yapmak yasaktır ve ihraç nedenidir. Seçimlerde hür irade esastır.
d) Hiç bir partili, bir başka parti ile "ittifak" isteminde bulunamaz.
e) Partinin bir başka partiye katılması istenemez.
f) Parti Üyeleri :
1. Yürürlükteki Kanunlara, yönetmeliklere ve bazı yöneticilere karşı olabilirler. Bu doğaldır. Fakat karşı mücadele, mukabil öneri ve alternatifler üreterek kanunların çizdiği yol, ilke ve çerçeve içinde verilir. Hak mutlaka yasal yollardan aranır. Birey, zail olması ve/veya gasp edilmesi halinde hak aramak, haklarını korumak, sorumlu bir insan ve dürüst vatandaş sıfatıyla ‘kişilik ve kamusal haklarını’ savunmak zorundadır. Şu kadar ki, hiçbir parti üyesi veya vatandaş “hak arama” gerekçesi ile kamu, özel sektör ve vatandaş mallarını tahrip edemez, kimseye tacizde bulunamaz, ayrıcalık, dokunulmazlık, imtiyaz ve istisna talebinde bulunamaz.
2. Parti üyesi asla iltimas yapmaz. Yalan söylemez. Yüksek karakterli, ilkeli, şahsiyetli ve haysiyetli olmak Parti Üyesinin (ve halkın) yaşam biçimidir. Bundan asla ödün vermez. Mili değerler ve manevi mukaddesleri nefsinde yaşar. Din ticareti ve siyaset simsarlığı yapmaz. Siyaseti, "demokrasi ve fazilet mücadelesi" olarak gönüllü ve fakat "milli bir görev olarak" yürütür. Üye sıfatıyla hizmetleri gönüllü olmak zorundadır. Karşılığında kişisel menfaat ummaz. Karşılık beklemez. Şahsi çıkar ve ikbal peşinde koşmaz.
3. Parti Üyesi, Toplumsal yapı içinde ve özellikle kendi bölgesinde; Rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk ve her türlü su istimali takip ve başta parti içi merciler olmak üzere, sorumlu merciler nezdinde şikayetle neticeyi takip eder. Medeni cesaret, ilke ve yüksek ahlak sahibidir. Mahalli ve çevresinde kişisel ve kurumsal mücadelesini verir. Şikayet, takip, dava ve şahitlikten kaçınmaz. Halk içinde muteber, örnek-önder ve "fazilet timsali” iyi insan, iyi ve sorumlu vatandaş olmak vazgeçilmez bir görevdir.
Ayrıca, bu özellik ve sıfatla üyeler; Milli ve yerel medyayı izler. Sesli, görüntülü ve yazılı medyada rastladığı İnsan Hakları, Adalet, Hukuk, Demokrasi, Lâiklik, Ulusal Çıkar ve Milli Menfaatlere aykırı yayınları ihbar eder. Sorumluları hakkında şikâyette bulunur ve icabında dava açar. İnsan hakları, demokrasi ve “ebet müddet” Türk Devletinin diğer ülke ve devletlere nazaran “mutlak hakimiyet ve kesin hükümranlık” haklarına halel getirecek ihanet ve tertip peşinde olan yayınlar hakkında gereğini yaptıktan başka, çevresinde alınmasını ve yayılmasını men ve takip eder. Milli, manevi ahlâki ve kültürel değerlerin korunması, şer ve şeytani unsurların ülkemiz üzerindeki menfur emellerinin engellenmesi ve önlenmesi konusunda üye ve vatandaş olarak en etkin tepkiyi gösterir ve kitlesel mücadeleyi sevk, idare ve organize eder. Çevresinde ve çalıştığı kurumda VATAN, MİLLET ve BAYRAK aleyhine hiçbir oluşum ve girişime izin vermez.

(V)
Devletin temel ülkülerini ve Atatürk ilke ve inkılâplarını bütün varlığı ile korur ve yaşam boyutunda sürdürülmesini sağlama çabası içinde olur.
4. Parti Üyesi, parti ilkelerini halka anlatmak, program ve projelerini öğrenip açıklamak-anlatmak, sorumlu ve aktif bir partili sıfatıyla sürekli "yeni üyeler kayıt etmek" zorundadır. Ayrıca, her üye yaşadığı çevre, çalıştığı kurum, yaptığı iş ve kendi iştigal alanı ile gözlemlediği yöre hakkında, Toplam Kalite Yönetimi; Şeffaf ve Saydam Devlet, Demokrasi ve lâiklik uygulamaları bağlamında (halka davranış, yaklaşım ve iletişim biçimleri, kamu mallarında doğru-dürüst, ilkeli ve verimli tasarruf, kalkınma-gelişme-koruma ve iyileştirme faaliyetleri konulu) tespit, öneri, proje ve düşüncelerini partiye iletir. Gerekirse, bizzat konuyla ilgili komisyon, çalışma grubu ve ekipler kurar. Konularını takip eder ve sonuçlandırır.
5. Ayrıca, üyeler iştigal konuları, şahsi konum ve durumları itibarıyla yasaklı olmadıkları taktirde, 5253 sayılı kanun hükümlerine uygun olarak, toplumda varlığına ihtiyaç duyulan ve çok önemli boşlukları doldurma imkân ve ihtimali olan “Sivil Toplum Kuruluşları” oluşturur. Genel kalkınma ve kamu menfaatini koruma amaçlı Vakıf, Kooperatif, plâtform ve bunların üst kuruluşları olan Birlik, Federasyon ve Konfederasyonların kurulmasını teşvik eder. Destekler.Vatanın ve milletin kalkınması ve gelişmesi için zorunlu esaslı-özgün projelerin hayata geçirilmesi ve/veya kültür emperyalizmi, misyonerlik baskısı, milli-ulusal ve manevi değerleri yok etme, anarşi, terör ve bölücülük ile iç ve dış politikada “Büyük Atatürk’ün Gençliğe Hitabında” dile getirilen durumlar ve bu durumda “vazife telâkki edilmesi zorunlu hallerde” millet adına, milli mukaddeslerin, yükselen değerlerin ve milli istiklâlin her alanda korunması için mücadele, halkı bilinçlendirme ve müdafaa ortamını hazırlar.
6. Dahası, sorumlu bir insan ve vatandaş sıfatıyla; 4982 Sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu” ile sahip olduğu bütün hakları sonuna kadar kullanır. Devletin tahsil ettiği vergileri nerelere ve nasıl kullandığını araştırır. Gereksiz masraf ve israf olup olmadığını soruşturur. Yetkili ve görevli kurumların milli hassasiyetler ve yönetim kalitesi konusunda sergilediği faaliyet,tutum, yaklaşım ve davranış biçimlerini araştırır. Daha demokrat, namuslu, temiz, üretken ve verimli bir Türkiye için “Yasa yoluyla” insanlık ve vatandaşlık görevini özen ve önemle yerine getirir.
7. İcabında, 3071 Sayılı “Dilekçe Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun” gereği doğrudan TBMM Başkanlığına; Soru Önergeleri, Kanun Teklifleri, Soruşturma Talepleri ve Kamu Kurum ve Kuruluşlarının denetlenmesi ile bazı yetkili ve görevlilerin aykırı durum, tutum ve davranışları hakkında ihbarlarda bulunur. Kınanması gerekenleri kınar. Teşvik ve taktir edilmesi gereken Milletvekili ve yöneticilere desteğini bildirir. Uyarma ve aydınlatma, yol gösterme görev ve sorumluluğunu yerine getirir.
8. Başkaca, üyeler; Kongre, toplantı ve etkinliklere katılma, kurul ve komisyon görevleri nedeniyle fiili çalışma, gönüllü olarak parti adına seyahat, propoganda, halkla ilişkiler, tanıtım-anlatım, yazım-yayın ve üye kayıt faaliyetleri gibi görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Bu asli görev ve özel siyasi hizmetleri mukabili karşılık gözetemez ve masraf talep edemezler. Partide gönüllülük ilkesi esastır. Zira, Cumhuriyet, gerçek anlamda Lâiklik, hürriyet, adalet, özgürlük, ulusal kişisel, kitlesel bağımsızlık ve Demokrasinin vazgeçilmez unsurları siyasi partilerdir. Her vatandaş mutlaka “namuslu, dürüst ve demokrat bir siyaset kurumuna” üye olmalıdır.
Son olarak: Her üye, partiyi namerde, mafyalara ve çıkarcı, üç kâğıtçı kesimlere muhtaç etmemek amacıyla; Hangi kademede olursa olsun, parti binasına giderken (eğer gücü ve maddi imkânı varsa) sıkıntıları gidermek, hiç olmaz ise genel ihtiyaç, kırtasiye ve ikram cinsinden (çay-kahve-meşrubat-yemek-şeker-gazete-kitap) götürmek adetini benimser, tavsiye ve teşvik eder. Başkaca bir işi, görev ve zorunlu mazereti olmadıkça boş zamanlarını partide geçirir. Yöneticiler ve çalışanlara yardımcı olmayı ve parti işlerine katkı sağlamak suretiyle, katılımı teşvik etmeyi asli bir vazife ve kutsal bir görev olarak kabul ve telakki eder.
9. Her üye; Parti kimlik ve kişiliğini, kendi kimlik ve kişiliği olarak benimser.
NETİCE:
Anayasamız siyasi partileri “demokrasinin vazgeçilmez kurumları” olarak tanımlamış ve açılımında “kitle partisi” vasfını öngörmüştür.
Kitle Partisi ne demektir ?
Elbette “kitle partisi” halkın partisi anlamına gelir.
Peki, mevcut partiler bu manâ, muhteva, emir ve hukuka uygun mudur ?
Kesinlikle HAYIR.
NEDEN ?
Çünkü; Mevcut siyasi partiler halkın değil, sulta-hüküm sahiplerinindir. Bunun net bir tezahürü, sebebi hikmeti ve suçlusu olarak: 298 Sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun”, 2839 Sayılı “Milletvekili Seçimi Kanunu”, 2972 Sayılı “Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun” ve nihayet “BAŞ SUÇLU” olarak da; 2820 Sayılı “Siyasi Partiler Kanunu” gösterilebilir.
Bu kanunlarladır ki; Kurucu unsur ve Ulu Önder Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir” ilkesi rafa kaldırılmış, alay konusu yapılmış, memur-asker ve hizmetlilerin büyük bir bölümü “dokunulmazlık, sorumsuzluk, ayrıcalık ve özel imtiyazlarla” donatılmış; Özellikle-bilhassa “Millet-Vekilliği” kurum ve kavramı bütünüyle yozlaştırılıp-dejenere edilerek; Adeta, “bütün eylem ve işlemleri ile dokunulmaz, erişilmez ve ulaşılmaz” tabular yarattılar.
Oysa, hukukun temel hükmü “vekâlet” olmakla; Vekil asla asil’den (Milletten) daha üstün bir yer durum ve konumda olamaz. Vekil, millet yerine parti sahibinden emir alamaz ve parti sahipleri “vekil adayı” listesi düzenleyemez. Düzenleyip te milletin önüne koyamaz. Bu bir etik zafiyettir. Haksızlık, onursuzluk, sorumsuzluk ve adaletsizliktir.
OLMASI GEREKEN NEDİR ?
Elbette ki, olması gereken şudur;
Ve, bu hususları hayata geçirmek 6 Ocak 2008 günü ifa ve icra edilecek (başta) Demokrat Parti ile halihazır var olan bütün siyasi partilere düşmektedir.
1. Öncelikle Siyasi Partilerin bizzatihi kendi bünyelerinde ve ülkede adaleti, adalet ahlâkını ve hukuku hakim kılmak. Cumhuriyetin Savcıları, Hâkimleri, Yargının bilumum kurum, kuruluş ve mahkemelerini adaletli, hakkaniyetli, objektif ve tarafsız hale getirmek. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Generaller, asker kişiler, memurlar ve milletvekillerini “ayrıcalık, imtiyaz ve dokunulmazlık” zırhlarından arındırıp; Ülkenin bütün vatandaşlarını eşit kılmak.2. Milletvekillerine sadece ve yalnızca “kürsü dokunulmazlığı” verip; Halktan-Asiden farklı bütün maaş, yan ödeme, ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlarına son vermek; Ayrıca, kamuda hükümferma olabilme hak ve nüfüz ticareti imkânını kaldırıp, onları “ASGARİ ÜCRET” alan sıradan bireyler ve gerçek vekiller haline dönüştürmek suretiyle; Devlette aklın ve bilimin yolunu açmak. Dahası: Bilinen ve duyulan bütün yolsuzluk, görevi ihmal, gasp, rüşvet, irtikap ve suiistimallerin üstüne gitmek. Sorgulamak, yargılatmak ve mutlaka “millet adına” hesap sormak. Zira, bunları yapmayanlar, ne siyaset kurumu ve ne de millet-vekili olarak kaale alınamazlar. Böyle kaldıkları sürece meşru da değildirler. (bitti)