4 Ocak 2008 Cuma

YARGILA VE SORGULA


YARGILA VE SORGULA !..

Mustafa Nevruz SINACI

Bu Gazete (ULUS) bizzat Mustafa Kemâl (ATATÜRK) tarafından kurulmuş; Millet adına devleti denetleme, hükümetleri takip ve idareyi (kamuyu) uyarma, halkı bilgilendirme; Daha doğru bir tanım, anlamda ve bağlamda “yönetim ve halk arasında” köprü olma amacına matuf, onurlu ve sorumlu bir yayın organıdır.
Bu nedenle; Objektif habercilik “ana ilke” olmakla beraber, halktan yana yorumculuk milli-manevi, bilimsel ve kültürel değerlere, açıkçası “Türk Medeniyetine” samimi sahiplik ve içten saygı kutsal bir vazife telâkki olunur.
Bunlar, bizzat kurucu tarafından vâzedilmiş ilkeler ve ülkülerdir.
“Ne Mutlu Türk’üm Diyene” ve “Adımız Andımızdır” ifadelerinde anlamını bulur.
Başka bir anlatımla; Her Türk vatandaşı “milli birlik, beraberlik, Cumhuriyet, adalet, barış, hukuk ve demokrasiden yana” taraftır. Hem de; “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” vecizesinin gereği olarak, doğrudan taraftır. Millet esas hak sahibidir. İnsan (birey) devlettir. Zira “devletin varlık sebebi” hikmeti ve öznesi halktır.
Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere; Başbakan, Bakanlar, Generaller, asker-sivil bütün atanmış ve seçilmişler “millet memuru ve halkın hizmetkârı” sıfatıyla; Devlet cihazının temin ettiği ve milletin verdiği yetkileri kullanarak ülkenin ve halkın; Huzur, güven, emniyet, refah ve saadetini temine mecburdurlar. Devlet bağlamında bu hizmet; Düzenleme, Destekleme ve Denetleme biçiminde tanımlanan “3D” kuralına göre yürütülür.
Bu nedenle hükümetler yürütme, adalet mekanizması yargı ve meclis yasama görevi ile memur ve mükellef kurumlardır. 1924 Anayasası “kuvvetler birliği” ilkesini; Şûra kavramı dahilinde “Milletin en ehliyetli, ilim ve irfanda kıdemli ve yüksek erdemlere sahip/liyakatli” kimseler arasından seçilmiş “örnek-önder” insanlar tarafından temsil ve ilzamını esas alarak bu kaideyi koymuştur. Bu düzenlemede kuvvetler, hem ayrı ve hem de milletin şahsiyet-i maneviyesinde birdir. Hakikatte adalet ahlâkı, hüküm-hikmet, demokrasi-cumhuriyet ve lâik yönetimin gereği budur. En uzun ömürlü Atatürk anayasasının çöpe atıldığı 27 Mayıs ve 1961 anayasası ile getirilen kuvvetler ayrılığı ise; Objektif-realist, milliyetçi-muhafazakâr ve ulusal olmayan mütareke basının da katkısı ile bu günlere kadar gelmiş ve ülkemiz sonuçta vahim bir kaosa sürüklenmiştir. Neye rağmen ? Millet adına hareket etmesi gereken basına rağmen !.
Şu halde; Türk İnkılâbının esas, anlam ve ruhunu teşkil eden Atatürk ilkeleri göz ardı edilmiş ve tıpkı Ortlander (AB) raporunda olduğu gibi zaman içinde önemsizleştirilmiş ve bu ilkelerde yüklü anlam, önem, değer ve hedeflerden bütünüyle sapılmıştır. Bu sapma, esasında bir kırılmadır. Kırılma anarşi, terör, tedhiş ve istikrarsızlığı da beraberinde getirmiştir.
Özellikle, Gümrük Birliği’ne katılım (DYP-CHP), Triumvirlik (CHP-MHP-ANAP) ve AKP hükümetleri döneminde bu kırılma ivme kazanmış ve kaos derinleşmiştir. Şimdi Türkiye çok büyük sorunlar, acılar, anarşi-terör, tedhiş, pahalılık-yoksulluk, asimetrik-psikolojik savaş ve kültür emperyalizminin kıskacındadır.
Dolayısıyla “yeni bir” Kuvva-i Milliye medyasına ihtiyaç hasıl olmuştur.
Dördüncü kuvvet olarak, bütün tarafları sorgulayacak, kamu vicdanında yargılayacak ve ebed-müddet Türkiye ideali uğrunda; Halk için ve halkla beraber, bütün bu olumsuzluklara karşı, tam bir azim-irade ve kararlılıkla mücadele verecek bir “milli medya” ya ihtiyaç var.
ULUS, bu medyanın başını çekmeye lâyıktır.
Çünkü; ULUS için bu bir vazife, sorumluluk ve yükümlülük; Ulus’un her ferdi için de, çok renkli paçavralardan vazgeçmek suretiyle “ULUS” almak “ULUS” okumak ve Ulus’un ilim ve fikir kaynağından beslenmek bir vecibedir. Millet bunun farkında olmak zorunda ve durumundadır. Zira, milletin ve devletin meseleleri Ulus’ta tartışılır. Konuşulur ve sorunlar ile sorumlular hakkında “en açık, net, somut ve doğru” fikirler, projeler ve öneriler ULUS’ta dile getirilir. Çünkü “ULUS” halkın sesidir. Hukukun, adaletin ve yaşayan nefesidir.
BU BAĞLAMDA !..
Ayyuka çıkan rüşvet-iltimas, entrika, sosyal, ekonomik unsurları kullanma, din ticareti ve siyaset simsarlıklarını görmeden; Rüzgârdan kaçma misal halkımız bu hükümeti başa geçirdi. Bu halkın irade ve inisiyatifidir. Şöyle veya böyle ama, sonuçta saygı duyarız.
Şu kadar ki; Hükümetin de karşı görüşe, insan haklarına, adalet-hakkaniyet, hukuk ve fikir hürriyetine “taraf gözetmeden” sahip ve saygılı olmasını isteriz. Öyle mi ? değil !..
Öyle ise; Gittikçe yayılan ve hakim unsur haline gelen tek seslilik yağcılık-yalakalık, o kadar sık görülmeye başlandı ki, iktidardaki hükümet özel yandaş “gazete ve medya” sahibi oldu. Bu yüzden 4.5-5 senede devasa büyüdü lâkin olgunlaşamadı. Halkı saf ve en acısı aptal gibi gören bir zihniyet türedi. Daha da vahimi, millet öyle bir paralize oldu ki; Hâlâ onlara bakıyor, onların gazete ve TV’lerini izliyor, en acısı onlara reklam veren/besleyen kurum ve kuruluşların ürünlerini şuursuzca kullanıyor.
Biz kimiz ve ne yapıyoruz… Artık yeter !...
Bu siyaset simsarı, din tüccarı ve AB-ABD partizanlarının gayri-milli politikaları yüzünden 3 Ocak 2008 tarihinde Diyarbakır'dan gelen acı ve nefret dolu bir haber yayın organlarında yayınlandı. Hain bir patlama olmuştu. Şimdi yorum yapmayacağım. Fakat, şerefsiz birini hatırlamadan da geçemeyeceğim. Hani o şerefsiz (hatırlarsanız eğer) “Irak'a müdahale ederseniz Diyarbakır'ı kana bularız” diye tehdit savurmuştu ve bu kişi hâlâ yaşıyor ve timsah gözyaşı döküyor..Timsah gözyaşı döken bir tek o mu?...
Timsah gözyaşı dökenleri unutmayın
Tabiî ki Hayır, tüm yandaş ülkeler ve “stratejik ortak” ABD Timsah gözyaşı döküyor. İlk kınama ABD den gelmesine rağmen; Onları önce organize suç örgütü olarak aramıza sokan sonra terör örgütü olarak başımıza bela eden kim? Onlara maddi manevi desteği sağlayan din simsarcıları kim? Ülkelerinde yayın yapmaya müsaade eden şerefsiz ülke neresi? Bunların adını ve yerini herkes biliyor, tek bilmeyen bu hükümet…Birde şu var ki bunun provası büyük şehirlerde yapıldı ve hâlâda yapılıyor bela göz göre geldi ve geliyor.
Mesele, artık Ulus’un “ulusal değerlerine” sahip çıkma; “Türk’çe düşünme, Türk’çe konuşma ve Türk’çe yaşama” meselesidir. Peki, bu nasıl olur? Sorgulama, yargılama ve kamu vicdanında mahkûm etmekle olur. Bunu kim yapar ? CEVAP: Millet, (halk) milli değerler, milli kültür, milli siyaset ve milli devlet adına; Hürriyet, hükümranlık, bağımsızlık ve özgürlük adına; Türk İnkılâp ve medeniyeti adına; AB ve batının tefessüh etmiş uygarlığına karşı durmak adına; Halk için-halkla beraber olan medya yapar. Mütecanis ULUS olmak, adaletle kalkınmak, tabandan tavana istikrarla gelişmek ve muasır medeniyet seviyesine; TÜRKİYE CUMHURİYETİ olarak erişmek budur.

Hiç yorum yok: