30 Eylül 2010 Perşembe

MUHALEFET(!)’İN
REFERANDUMLA SINAVI
Mustafa Nevruz SINACI
Kokuşma, yozlaşma, çürüme ve bozulum; adına siyasi parti denilen, fakat icraatta asla anayasada yazılı “siyasi partiler demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır” (md: 68) tanımı ile bağdaşmayan bazı tertip ve teşekküllerden başlamak suretiyle ve yayılmıştır.
“Demokratik Siyasi Hayat” ne demektir?
Ben bir siyaset bilimci ve kırk yıllık hukukçuyum.
İlgili literatürü günlerce inceledim.
Sonuçta; Demokratik Siyasi Hayat’ın ne olduğuna dair özlü bir sentezde:
“Toplumsal hayatın: İktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel olmak üzere bütün usul, unsur, inisiyatif ve davranış biçimleri ile kişisel ve kurumsal tasarruf, hak, ödev, yetki, sorumluluk ve görevlerin tümüyle doğrusal yönde; adalet ahlâkı, ilim ve evrensel hukuk içinde; Mütesanit (uyumlu) ve bilimsel bütünsellikle yaşanması ve yaşatılması” olduğunu gördüm.
Bu tanım ve cari mevzuatın özüne göre “siyasi parti” şu demektir:
Siyasi partiler, devlet içinde milletin; Adalet ahlâkı, haklılık, eşitlik ve hukukun üstünlüğüne dayalı, huzurlu-güvenli, zengin ve mutlu bir hayat sürmelerini temin; Bireyler, bütünüyle toplum ve müesses kurumların her türlü mazarrat, tasallut, fiili tecavüz, hak gaspı, hırsızlık-yolsuzluk, kanunsuzluk, ayrımcılık, bölücülük ve ahlâksızlığa karşı tahkim edilip;, Milli devlet’in ebed müddet kılınıp, özgürlük ve egemenliğin korunmasından sorumludurlar.
Aksine hareket eden; Ülke/millet/insan aleyhine siyaset üreten; Aykırı unsurlara arka çıkan; Dolaylı da olsa, terör-tedhiş, genel ahlâk, milli adet, örf, gelenek ve yasalara göre suç sayılan eylemlerle iştigal ve eylemcilere yardım ve yataklık eden partiler derhal “her ne şekil ve surette olursa olsun” mutlaka kapatılmalıdır.
Ülkemizin resmi ve yasal siyasi partileri;
Adına “lider” denen parti sahipleri ve üyeleri;
Bunun farkında ve şuurunda mı acaba?
Farkında ve şuurunda/bilincinde iseler:
Niçin halâ insanlık, demokrasi, ilim ve ahlâk dışı 298 (seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri), 2839 (milletvekili seçimi), 2972 (mahalli idareler ve mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar meclisleri) ve 2820 (siyasi partiler) sayılı yasalarla amel etmekteler?
Bilinçli sorumluluk ve “farkındalık” olmadığını bir misal ile açıklayalım:
***
“Konfüçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine belirli bir süre için şehrin yönetimini üstüne almayı kabul etti ve yedi gün süreyle hiçbir şey yapmadan şehir ve halkı izledi.
Yedinci gün yüksek memur Sao-Ceng'i idam ettirdi. Cesedin üç gün açıkta kalmasını emretti. Buna Öğrencileri çok şaşırdılar, yanına gittiler ve sordular:
"Sao-Ceng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yapmanız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam ne bir haydutluk ve ne de hırsızlık yapmamıştı...
"Konfüçyüs ‘yaptığımın nedenlerini size anlatayım’ dedi ve şöylece anlattı:
"Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, onlar daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır:
Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözü peklik;
İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık;
Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık;
Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte, herkesle dost geçinmek;
Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte, yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek.
Sao-Ceng'de bunların beşi de vardı.
Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu;
Aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyor ve zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu.
Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar.
Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim.”
***
Bu mesele ışığında son elli yılın particilerini bir mütalaa edin lütfen!..
Sonra, mütalâanız ve ortaya çıkan hakikat ışığında ‘şu hali’ bir değerlendirin.
Asil/vekil ilişkisini hukuken, ahlâken, ilmen ve mantıken tanımlanamaz bir çelişkiye dönüştüren “Dokunulmazlık zırhı” neyin nesi? Sanki bu gericilik, yobazlık, halka güvensizlik, kurumlara inançsızlık ve derin irtica yetmezmiş gibi; Bir de siyasi partilerin kademe (il-ilçe, genel merkez bina) dokunulmazlığı, memurin muhakemat ve sınırları resmi görev alanlarını aşan yargı (hakim-savcı) dokunulmazlığı var!...
Lâkin; malik-ül mülk ve devletin asıl sahibi vatandaşa dokunmak serbest!..
İşte, soruna buradan bakmak ve neşteri buraya çalmak gerek.
Şu hale bir bakınız: İlim, irfan ve en hakiki mürşit’in emirlerine rağmen;
Tarihte ve bu gün, fitne-fesat, vatan-millet, devlet ve insanlık aleyhine her melânet, cürüm, suç ve şeamet siyaset adına siyasi partilerde üremiş. STK ve partilerde üreyen mikrop-ihanet virüsü, önce kurumlara sirayet, oradan devlet uzuvlarına, nihayet sine-i millete bulaşarak yayılmış ve şimdilerde “TC’nin hayatiyetini tehdit eden” kronik, devasa ve müzmin bir sorun, tehlikeli salgın halini almıştır…
27 Mayıs 1960 kalkışmasından itibaren üreyen ve yayılan cerahat nedeniyle;
Şimdi TC vatandaşlarının kahir ekseriyeti hastadır.
Müzmin hastalıkların hakiki sebep ve kaynağı:
1. Namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu olamayan,
2. Kitle partisi şuuru içinde “parti içi demokrasiyi” gerçekleştiremeyen,
3. Devlet memurunu yandaş, zenginleri yoldaş, yalancı-talancıyı yönetici yapan,
4. Haram-yalan, soygun-vurgun, kara para ve kaynağı meçhulden beslenen,
5. Denetlemeyen ve denetlenemeyen,
6. Emanetçi, hıyanetçi, despot ve diktatörlerce yönetilen,
7. Üye, delege, yönetici ve adayların kader, istikbal ve ikballerini “Sao-Ceng” lerin belirlediği; Elli yıldır “milletvekili” namıyla, bu sulta ve cuntalar tarafından “parlâmenter” atamalarının yapıldığı ve bütün atamaların “parti sahibinin” iki dudağı arasında olduğu…
Hakikatte atıl, halde batıl ve muattal;
Son yarım yüzyılın siyaseti ile siyasi parti nam tertip ve teşekküller ile;
Devleti yönetmekten aciz, bencil ve haris, ilkesiz, onursuz ve sorumsuz, yalan-talan, yolsuzluk ve hırsızlık müptelâsı, rüşvet alacak-verecek, iltimas edecek, eşi-dostu, yandaşı, yoldaşı ayıracak, ihanet şebekeleri ve vatan hainlerini kayıracak kadar pespaye, düşük, akıl, idrak, ilim-irfan ve vicdandan yoksun politikACI’lardır.
(adalet ahlâkı, hukuk ve halka sahip ve saygılı olanları elbette tenzih ederim)
Bu tanım, tasnif ve tarife muhatap olanlar; Apaçık devlet ve milletin aleyhine olan bir referandum karşısında ittifak yapmaktan, halkı dosdoğru bilgilendirip, bilinçlendirmekten aciz, zavallı vasi, cunta ve sulta sahipleridir.
Evet; Bir türlü kökü kazınamayan “temiz devlet, temiz siyaset, namuslu-dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yönetici" bağlamında temizlenemeyen bu “Allahın belâsı” menfur melanetler yüzünden; En kıymetli varlığımız, aziz ve kutsal insan unsurumuz artık hastadır.
Hem de; kimi bedensel, kimi de ruhsal ve zihinsel (muhakeme) özürlü olarak..
Bundan; Referandum karşısında aciz kalan muhalefet sorumludur.
***
VATAN YAHUT SİLİSTRE
Mustafa Nevruz SINACI
Namık Kemal’de vakti zamanında “Vatan Yahut Silistre” demişti!...
Bunun güncel karşılığı ve anlamı: “Ya adam gibi siyaset yapın, ya da defolun gidin” demektir. Adam gibi siyaset yapmak: Demokrasi mabedinin muhafızı mesabesindeki siyaset kurumlarının “kitle partisi” vasfına kavuşmaları ve başlarındaki dikta/sulta/cunta, vesayet ve emanetçi belâlarından kurtulmalarına; Parti içi demokrasiyi hayata geçirmelerine bağlıdır.
Bakınız, bu melanet afet ve müzmin felaketi, bir yazar kardeşimiz; Ta Yavuz Sultan Selim Hân’a dahi atfederek nasıl bir belâgat ve derin hakikatle açıklıyor:
***
“Kuruluşunda alın teri olmayan ‘Tad ve Yad’lar; ortaya çıkan bir oluşumda hiç hak etmedikleri halde mal ve idari görev almak isterler. Ve ekseriyetle muvaffak olurlar. Alın teri akıtan insanlar, fıtri özelliklerinden dolayı yönetme, mal edinme hırsı ‘Tad ve Yad’lar kadar nimet olarak takdir edilemediğinden kurdukları oluşumların yönetimini veya nimetlerini bir tepsi içinde adeta sunarlar. Bu şekilde iktidar olan ‘Tad ve Yad’lar iktidarlarının ömrünü uzatmak için zamanla zulümlere varan uygulamalara başvurur. Hatta asli unsurun ne oluyor demesine kalmadan onların sert tedbirleri karşısında belleri kırılır. Netice itibariyle kendi içlerine kapanır ve diş gıcırdatmaları, karın sancıları şiddetini arttırarak devam eder. Hemen her alan da sindirime ve tutulan mevziler iktidarlarının gücüyle varlığını korur.”,
“…Hünkâr Yavuz Sultan Selim’in şiirinde ifadesini bulan, bir bakışla yüksek asalet, bir bakışla ise büyük zafiyet olan duruş; Türk milletinin kronik problemi olmuştur hep. ‘Bahtı kara maderini’ kurtardıktan sonra yönetme kabiliyetini hemen her katmanda hakkıyla yerine getiremeyen ana kütle, bu alanda yapılanmayı ‘Tad ve Yad’lara bırakmanın sıkıntısını iliklerine kadar hissetmelerine rağmen, tarihi sürekli tekerrür ettirme gibi kronik zafiyetine karşı tedbir almayı hep savsaklamışdır.”,
“Tad ve Yad’lar devlet olduktan sonra kendi hakimiyetlerini sürdürebilmeleri için her türlü tedbire başvururlar. Gerekirse zor kullanırlar. Kendi kimlikleriyle ortaya çıkamadıkları için dikte ettikleri tarz bir kesim de taraf ta bulur. Hâkimiyetlerinin devamı yönünde engel gördükleri bilim adamları, siyasetçi, bürokrat demeden bir şekilde ortadan kaldırarak geniş kesimlere korku salarlar.” (*) Sıdık Demir, www.birincikuvvet.com
***
Parti üyesinin, delegeden başkana kadar bütün yönetici takımına:
“Ya adam gibi dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu siyaset yapın; Ya da bırakın partiyi, defolun gidin” diye haykırma, insani, sosyal, siyasal ve toplumsal sorumluluğunun gereğini yapma zamanı gelmiştir.
Şimdi olmazsa ne zaman..?
Halkımız; Istırap, azap ve sıkıntı içindedir.
Devlet eliyle eziyet ve zulme maruzdur.
Halk, Siyasette ve devlette “vicdanı hür, irfanı hür, aklen özgür” olmayan, kula kulluk etmeye düşmüş, zavallı, ilkesiz, bilinçsiz sünepe dalkavuklara, sempatizan, partizan ve parti militanlarına maaş vermek, beslemek ve tahammül etmek zorunda değildir.
Memur millete-devlete; Politikacı halka ve hak’a adanmışsa meşrudur.
Allah’tan başkasına muhtaç olduğunu sanan gafil ve cahildir.
Bu nedenle partili hak, hukuk ve hakikati gözetmek zorundadır.
UNUTMAYALIM:
İnsanlar inandıkları, hayvanlar ise sığındıkları veya sahiplenildikleri yerlerde kalır.
Domuz, bit, pire, sülük, kene, vampir ve yarasa gibi türlerse, sömürdükleri yere apışıp-yapışıp kalır. Bunlar mazarrattan olup, hayvanların en aşağılık olanlarıdır. Makbul ve kutsal, insanca olan: rüşt’ünü kullanabilmek, özgür irade, objektif vicdan, ortak akıl, iyilik-dürüstlük, namuskârlık ve vatanseverlikte uzlaşma; demokrasi kültürü uyarınca hareket edebilmektir.
Devlet su işleri/Bırak bu işleri/Al parayı/Dön köşeyi!..
Men Dakka dukka/Ellezi minel cukka!..
Duygusal meseleler!.. Gibi rüşvet ima, iltimas, yolsuzluk, suiistimal ve görevi kötüye kullanma söylemlerinin olduğu yerlerde “İNSAN ve MÜSLÜMAN OLANLARIN” işi yoktur. Hele ki, bir STK veya siyasi teşekkülde anarşi, terör, tedhiş, organize suçlar ve yüz kızartıcı işlere eğilim veya cevaz varsa; orada durmak, kesinlikle insanlıktan müstafi olmaktır.
SİYASET VE PARTİ ADAMI
Siyasi parti adamı “Muhalefet’in Referandum İle Sınavı” isimli makalede açıklanan gerçek ve objektif tanımlara uymak; Devlet adamı milletin emir ve hizmetinde; Memuru ise hşâ ve asla bir siyasi partinin değil “MİLLETİN MEMURU” olmak zorundadır.
Bunun böyle olamamasının sebebi/sorumlusu atide ve hal’de siyasi partiler ve siyaseti vesayet bab’ında hırs ve ihtiraslarını tatmin, yalan-talan uğruna kullanan politik ACI’lardır.
Bu (iyi, ilkeli, dürüst ve demokratları tenzih ederim) menfur siyaset simsarı, insan istismarcıları ve din tüccarları; Ülkenin bütün adalet sistemi, hukuk cihazı, kamu uzuvları, bunların uzantı ve bağlantıları ile; Cidden devletten maaş alan yetkili, görevli, sorumlu millet memurlarına (hâkim, savcı, memur-amir, şef, müdür, başkan, genel müdür, general, profesör, rektör ve müsteşar) rağmen sürekli ve organize olarak suç işlemişler; hak gaspı, hukuk ihlâli, irtikap, suiistimal ve nitelikli dolandırıcılığı adeta meslek ve meşrep haline getirmişlerdir.
Öyle ki, ülkemizin yakın tarihinde yüce divanda (siyaseten) yargılanan başbakan ve bakanlar, evrakta sahtecilik, dolandırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı, ihaleye fesat karıştırma ve yankesicilikten tutuklananlar, milletvekili sıfatını haiz iken terör ve tedhiş örgütüne yardım ve yataklık edenler vardır. Hâlihazır “parlamenterlik” mesleğini icra edenler hakkında benzeri iddiaları haiz yüzlerce “suç” dosyası olup; İnsanlık, ahlâk ve hukuk dışı dokunulmazlık zırhı yüzünden ne yazık ve ne elem verici hakikat ki, haklarında yasal işlem yapılamamaktadır.
ÇÜNKÜ:
Şiddetle dışlanmak ve ilga edilmek istenen anayasanın 42. maddesinde yer alan “Kimse, eğitim ve öğretim haklarından yoksun bırakılamaz” hükmüne rağmen, başta kılık-kıyafet olmak üzere “haksız yere” binlerce eğitim-öğretim mağduru yaratılmış;
Millet yozlaştırılmış, uyutulmuş, sağır-kör edilmiş., Vatan bölünmeye, kardeş ihanete ve düşman Türk'ü kalleşçe şehit etmeye başlamış., Şehit kanları yerde kalmış, şehit anaları yas tutmaya durmuş; Türk bayrağını yakan ve eylemi yaptıranlara hâlâ 'vatandaş' deniliyor!..
Millet susturulmuş, hakkını aramaktan aciz kalmış ve koyun sürüsüne dönmüştür..
AB uğruna ihanet almış yürümüş; 47 yıldır verilen şehitlere rağmen millet bir defa olsun sokağa dökülüp 'Kahrolsun PKK' diyememiş; Hain, hırsız ve yolsuzların parlamenter seçilerek, yandaşlarını yüksek makamlara getirmelerine ses çıkartamamıştır. Hele ki bir kere; İslam'da devlet ve belediye bütçelerini hortumlamak, rüşvet almak-vermek, haram yemek, her türlü emanete hıyanet etmek, yalan söylemek, halkı aldatmak; Arsa ve araziler üzerinden rant sağlamak, haram komisyonlar almak, İhalelere fesat karıştırmak, Haram yollarla süper zengin olmak var mıdır?..
Türk milleti hâlâ susuyorsa, Türk vatanında, Türk askerine hâlâ kurşun sıkılıyorsa, şehit Anaları ağlıyor ve buna bir 'dur' diyen yoksa! Bu direnç ve sabır damarlarımızdaki asil kanın eseri ve son demlerini yaşayan ortak ülküdür. Ortak ülkü millet olma sebebidir! Ortak ülkünün terk edilmesi: Milli birlik ve beraberliğin bozulması, egemenlik, istiklâl ve istikbalin karartılması, yani ihanet furyasına delâlettir. Artık kamu vicdanı uyanmakta; millet kendine gelmektedir. Şimdi el iman minel vatan demek ve ihaneti adalete teslim etmek şarttır.
Şimdi “emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” zamanıdır.
Lütfen kendinize gelin, olanların farkına varın.
Varsa partinize/yönetime karşı; her derece ve düzeyde; Yasal/anayasal gözetim hakkı ile denetleme görev ve sorumluluğunuzun (insan ve vatandaş iseniz) icabını yerine getirin.

Hiç yorum yok: