15 Aralık 2012 Cumartesi

CEVAP BEKLEYEN SORULAR


                                                                                                      Mustafa Nevruz SINACI
Gazetelere göre: “CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sordu, Başbakan Erdoğan sustu.”
Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe görüşmelerinde sorduğu 13 soru cevapsız kaldı, Başbakan Erdoğan soruların hiçbirine yanıt veremedi. (13 Aralık 2012, Perşembe)
Kılıçdaroğlu’nun mecliste sorduğu ve yanıtını alamadığı sorular şöyle:
1- Yasayı ihlal ederek orta vadeli programı neden 37 gün gecikmeyle açıkladınız?
2- Sayıştay raporları TBMM’ye gelmeden “kesin hesap kanun tasarısını” nasıl değerlendireceğiz? ”Kanun hükmünde kararnameyle düzenleme yaptık. Raporlar o nedenle yetişmedi” diyeceksiniz. O kanunu çıkarırken Sayıştay Genel Kuruluna sordunuz mu, sormadınız mı? Sormadıysanız, siz Sayıştay’ı da tanımıyorsunuz demektir. 
Böyle devlet olur mu? Sayın Başbakan, o raporlar Sayıştay’dan niye gelmedi?
3- Niğde’de patates üreticisinin derdini sordunuz mu? Patates 10 kuruşa düştü, ne oldu da bu böyle oldu? Siz, önce canlı hayvan, sonra kırmızı et, sonra kurbanlık koyun, en sonunda da saman ithal ettiniz. Acaba nasıl oluyor da saman ithal eder noktaya geliyoruz?
4- İşsizlik sorununu çözecektiniz, niye çözmediniz, elinizden tutan mı var? Siz yasa getirdiniz de biz karşı mı çıktık?
5- Sizden önceki ve sonraki icra daireleri sayısını açıklayın. Niçin icra dairelerinin sayısını artırıyorsunuz? 
6- Niçin 7 kez mali af çıkardınız? O mali afları niçin şantaj unsuru olarak kullandınız? 
7- Türkiye Cumhuriyeti 1987 yılında 14′üncü büyük ekonomiydi.  Bugün 17′nci sırada. Niye geriye gidiyoruz?
8- 1979′dan 2003′e kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesinden ödenen faiz 135 milyar lira. 2003-2011 döneminde ödediğimiz faiz 450 milyar lira. Sayın Başbakan 450 milyar lirayı kimin parasından ödediniz?
9- 2002′de hapishanedeki kişi sayısı 59 bin 429’dı. 2012 yılında 125 bin 100 kişi oldu. Ekonomi iyiyse, işsizliği çözdüyseniz, insanlar niye hapishaneye girer?
10- Türkiye Cumhuriyeti’nin, enerji konusunda Rusya’ya bağlı olduğu oranda başka bir ülkeye bu oranda bağlı olan ikinci bir ülke var mı?
11- Kapalı kapılar ardında İsrail’le yaptığınız pazarlıkları niye açıklamıyorsunuz? 
12- Parasız eğitim isteyenlerin hapse atıldığı bir ülkedeyiz. Yurt dışına gittiğiniz zaman, gittiğiniz ülkelerin Başbakanlarına, “Sizin ülkenizde basılmamış kitaba bir yargı kararıyla yasak getirilirse siz ne düşünürsünüz?” diye sordunuz mu?
13- Sayın Başbakan, 12 Eylül darbe hukukunu değiştirmeye var mısınız? Kenan Evren’in getirdiği yasanın arkasına niye saklanıyorsunuz? 
Bunlar, halk tarafından, tıpkı Milliyetçi Hareket (!?) nam MHP gibi: “Acaba! AKP ve Hükümet ile iştirak yahut ittifak halinde mi?, yoksa gerçekten muhalefet mi?, olduğu konusunda derin kaygı duyulan ve “Asli görevi olan muhalefet de acze düşerek, kamu vicdanını sızlatan”; Tarihi, kadim ve kurucu Halk Partisi’ne reddi miras eden “Yeni CHP"nin Başkanı’na ait!..
Lâkin “gerekli cevaplar verilse bile” önemi, anlamı yok!..
Çünkü Milletin, aylar yıllardır cevap beklediği "ACİL" sorular var:  
1. Başta anarşi, terör, tedhiş örgütü ile dâhili ve harici bedhahlara ait; Ardı arkası kesilmeyen rüşvet, iltimas, suiistimal, uyuşturucu, kara para, gasp-irtikap, organize suç ve nitelikli dolandırıcılık, kundakçılık, kaçakçılık bataklığı neden ve niçin halâ kurutulmuyor?..
2. Bunca asker, jandarma, polis, bakan, vekil ve generale rağmen; Anarşi, terör-tedhiş nasıl oluyor da her yerde kol geziyor? Yol kesiyor, yolsuzluk, hortumculuk ve kundakçılık yapabiliyor? Palikarya (Yunanistan) hırsızı, arsızı ve edepsizi tarafından; Alenen gasp, irtikap ve işgal edilen “Egedeki Türk adaları” rezaleti, gaflet, dalâlet ve hıyanetine “korkaklıktan mı” göz yumuluyor?.. Yoksa neden’... 
3. TÜİK tarafından belirlenen resmi enflâsyon oranına rağmen; Neden, niçin?, hangi hak, etik ve hukukla; Başta Benzin, Mazot, Doğalgaz, Elektrik, Telefon, Et, Ekmek, Süt ve Su olmak üzere; Temel tüketim, hayati hizmet ve zorunlu gıda ürünlerine yıllık enflâsyonu üçe, beşe katlayan; İnsan Hakları, Adalet, Hukuk, Yasa ve ahlâk ihlâl edilerek zam yapılabiliyor? Bu apaçık bir zulüm, hak ve halk düşmanlığı, İnsanlık davası ve İslâm’a muhalefet değil mi? 
4. Yaklaşık 50 yıldır Millet ve Devlet olarak maruz kalınan haksızlık, hukuksuzluk ve insanlık dışı dayatmalara, hakaretlere rağmen, ısrarla AB kapılarında pineklemenin; Sürekli taviz vermenin, cehalette direnmenin sebebi nedir?
5. Öncelikle Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarını ıslah edip; Demokrasi, İnsan hakları, adalet, ahlâk ve hukuk dışı: Ayrıcalık, dokunulmazlık ve imtiyazlar ile Memurin Muhakemat Kanunu’nu, sadece ve yalnızca kürsü masuniyeti hariç olmak üzere kaldırmak varken; İrtica, demokrasi düşmanlığı, gericilik ve yobazlıkta direnmek neden?...  
6. Mutlak bir harici zorlama, ısmarlama ve dayatma olmasına; Neticede ülke, millet ve devletimize ‘telâfisi gayri kabil’ büyük zararlar vereceği bilinmesine rağmen; Yeni ve (sözde) sivil anayasa saçmalığında inat etmenin sebebi, hikmeti ne?..   

8 Aralık 2012 Cumartesi

TERÖRÜN UNSURU ASLİSİ MASONLUKTUR

TERÖRÜN UNSURU ASLİSİ
MASONLUKTUR
Mustafa Nevruz SINACI
Aylar önce, (bize göre) çok ilginç ve enteresan bir gerçeği açıklamıştım.
                  “Çepeçevre terör örgütleri ile sarılı ve adeta abluka altındaki İsrail’in, devlet sınırları içinde asla ve kesinlikle terör, tedhiş, anarşist veya potansiyel bir yıkıcı unsurun esamesi bile yok! Resmi himaye görmeden hiç kimsenin İsrail’de barınması imkânsızdır. Çünkü onlarda, hakiki bir hükümet hükümfermadır. Kara, deniz, hava ve yeraltı dâhil devlet’in sınırlarından “izinsiz” giren her canlı İsrail’de 3, Bulgaristan ‘da 5, Amerika’da 10, Almanya, İngiltere ve Yunanistan’da 15 dakika içinde belirlenir. İsrail’de 5, diğerlerinde genellikle 10 ilâ 15 dakika içinde ‘mütecaviz’ infaz edilir yahut takibe alınarak “mutlaka” yasal gereği yapılır.      
Oysa bu memleket “sınırları içinde” anarşi, terör ve tedhiş cirit atıyor…
Hattâ, çarşı-pazar, mektep, medrese, meclis dâhil hayatın her alanında..
Peki bizde hükümet, asker, polis, hâkim, savcı yok mu?..
Varsa eğer, bu suç unsurlarının tabandan tavana (meclis) kadar işi ne?
ARTIK İYİCE GÖRÜLDÜ VE BİLİNDİ Kİ!..
Ülkemizin başına belâ olan ve 1963’den günümüze yaklaşık iki trilyon dolar israfa yol açan anarşi, terör ve tedhiş yapay, TC’nin bütünlüğüne yönelik ve güdümlü olup; Hiçbir doğal temel, tarihi emel, haklı neden ve makul amacı yoktur. Bu kiralık katil, kader kurbanı ve cahil terörist hainlerin varlık nedeni: harici düşmanlar adına casusluk, asimetrik savaş, haydutluk ve adına taşeronluk ettikleri hükümetlerle; İllegal ortak sıfatıyla hırsızlık, yolsuzluk ve kaçakçılık yapmaktır. İhanet şebekesinin iştirak, işbirliği, yardım ve yataklık ilişkisi içinde olduğu dâhili bedhah, uzantı ve bağlantıları, genellikle şaibeli hükümetleri kullanarak kamu’da yuvalanmış dönme, devşirme, sabıkalı cani, yasaklı, kısıtlı ve “vatana ihanet yolunda, her türlü kullanıma açık” kriptolardan müteşekkildir... (Bunlar, zahirde “iyi insan, iyi vatandaş” rolünü usta’lıkla beceren, cihanşümul Yahudi tarikatı mason biraderlerin oligarklarında müstahdem, muhterem üstatlar ve baronlardan emir alırlar…)       
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kesinlikle bir etnik sorunu yoktur!..
50 yıldır yaşanan anarşi, terör ve tedhişin nedeni de; Etnik veya ideolojik değildir.
Sorun kronikleşmiş rüşvet-iltimas, soygun-vurgun, yalan-talan, nitelikli dolandırıcılık, sahtekârlık, siyaset simsarlığı-din tüccarlığı; Hileyle kamu gücünü kullanarak zimmet, irtikap, gasp, kundakçılık, kalpazanlık, kaçakçılık, kapkaççılık, üçkâğıtçılık, kayıt ve kapsam dışılık, suiistimal, kadın ve uyuşturucu ticareti ile dış düşman (harici bedhah) hesabına (para karşılığı) yıkıcı faaliyetler organize eden suç örgütlerinin varlığıdır. Başta Cumhuriyet (!?) Savcıları olmak üzere; Hâkim-Yargıç, asker ve polis şeflerinin gaflet ve dalâleti ile aciz hükümetlerin zaaf, illegal ortaklık, gizli işbirliği ve/veya duyarsızlığı yüzünden çetelerin ‘yardım ve yataklık unsurları’ devlet içinde odaklanır; Hattâ bir parti alıp, parlamentoya bile duhul edebilirler!.. 
Şu aşamada “dokunulmazlık” tartışmalarının odağına oturtulan da onlar değil mi? 
Sorumlular: Yukarda açıklanan lâğım çukuru ve bataklığı azimle kurutmak; Milletin can, mal ve Şehitlerin kanından beslenen sülük, sivrisinek, yarasa, yılan, çıyandan mürekkep mazarratla mücadele yerine, müzakereyi tercih eden bedhah işbirlikçilerdir.. 
Bunu çok iyi bilen, fakat kötülerin adeta bir yasal koruma, imtiyaz ve dokunulmazlık zırhı altına alındığını hayret ve dehşetle gören halk; Derin hiddet, vicdani isyan ve tepkisini; Kinayeten “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” cümlesi veya şu dizelerle dile getirir:      
“Küfür edenler kâfir,
Yalan söyleyen yılan...
Kesinlikle domuzdur,
Kamu malını çalan...”
Özellikle bizim (İmparatorluk bakiyesi) memleketimizde, dâhili ve harici bedhahların kahir ekseriyeti, apaçık bir Yahudi tarikatı olan masonlar ve uzantıları ile Hıristiyanlık kisvesi altında faaliyet gösteren Papalık etki ajanı misyoner veya dönme-devşirme, yani dış (düşman) kaynaklı olup;
1. Bilumum anarşi, terör tedhiş; İlâh ve silâh ticareti, gasp ve kundakçılık;
2. Rüşvet, iltimas, hırsızlık, yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, hortumculuk;
3. Din tüccarlığı, siyaset simsarlığı, suiistimal ve tümüyle istismar olayları;
        4. Adalet cihazı, emniyet ve güvenlik alanında zaaf, rüşvet, iltimas ve suiistimal…
        Kamu ve halka karşı cürüm/suç teşkil eden bu “terör” fiili faillerinin tamamı yukarıda açıklanan uluslar arası organize suç örgütlerinin uzantısı; Yani ülkemizde vaki anarşi, terör ve tedhiş odaklarının unsuru aslisi (bir Yahudi tarikatı olan) mason bağlantılıdır.
        Dünyanın adalet, barış ve huzur iklimi Osmanlı’nın, 220 yıllık tefessüh sürecinde ve şu kısacık (80 yıllık) Antiemperyalist Cumhuriyet tarihinde bunu görmek mümkündür.
        Ortak sebep: Anti Emperyalist; Yani, hırsızlık, yolsuzluk, sömürü, soygun, istismar ve suiistimale karşı olmak, karşı çıkmak ve karşı koymak; İnsan hakları, adalet ahlâkı, evrensel hukuk, hakkaniyet, dürüstlük ve “medeni siyasetten” yana olmaktır..
        ÖRNEKLEMEK GEREKİRSE!..
        Başta Güneydoğu olmak üzere ülkemizde arama yapan en büyük iki petrol şirketinden biri Mobil, öbürü Shell’dir..Shell Hollanda-İngiliz ortaklığı etiketi taşır. Royal - Dutek Shell'e bağlı. Sahibi Markus Samuel isimli bir Yahudi. Mobil, bir Yahudi trilyoner olan Rockfeller'e ait. Mobil Türkiye’ye 1956’da geldi..1968’e kadar Necdet Egeran şirketin Genel Müdürlük görevinde bulundu. Egeran 1954'te yabancıların Türkiye'de petrol aramasına izin veren Petrol Kanunu'nun kabul edilmesinde en büyük çabayı sarf edenlerden biri. Aynı zamanda MTA ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'nün kurucularından. 1956’da emekli olur ve Mobil'in başına geçer. Söylentilere göre, Mobil’in petrol bulduğu kuyuları betonla kapatan da odur…
Dönemin Etibank Genel Müdürü Burhan Ulutan o tarihlerde çalkalanan rivayetleri doğrular. Konuyla ilgili yaptığı açıklamada: “1965’lerin başında Mobil Oil’in Genel Müdürü Necdet Egeran, bu arada petrol buluna kuyuları kapattırmış..”N. Egeran hakkında Türkiye masonlarının yayın organı “Şakül Gibi” isimli dergi şu bilgileri vermektedir:
“Enver Necdet Egeran: 24 Ekim tarihinde Doğuş Locasında tekris edildi. (42 yaşında)  Mayıs 1950'de Kalfa, Ekim 1950'de Üstat oldu. Bilgi Locası'nın 25 kurucu üyesinden biridir. 1955’de Üstad-ı Muhterem oldu..1958'de Türkiye Büyük Locası'na Genel Sekreter seçildi ve İskoçya Büyük Locasına Fahri Büyük  2. Nazırı unvanı aldı 1964’de 1. Büyük Loca temsilcisi sıfatıyla New York Büyük Locası toplantısına davet edildi. 2 Mayıs 1965'te Pek Sayın Üstat seçildi. 58 yaşında 16. Masonik yılında Türk masonluğunun en genç Büyük Üstadı oldu”
Görüldüğü gibi Necdet Egeran Amerika'dan ısmarlama gelen Cevat Eyüp Taşman gibi yabancı petrol şirketlerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde en aktif Türkiye masonu olma özelliği taşır. Aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan Mobil'in Genel Müdürlüğü çok ilginç bir raslantı olsa gerek!.. Nitekim Türkiye'nin yıllardır petrol yönünden dışarıya bağımlı kalması belki de Ortadoğu'nun sayılı petrol üreticisi ülkelerinden biri olma şansını kaybetmesi ile Türkiye’deki masonik Siyonizm davasına büyük katkılarda bulunmuş ve neticede hipnozlu milletvekillerinin uyuduğu bir anda yeni petrol yasası parlamentodan geçmiştir.
Uzunca bir dönem Türkiye’nin petrol arama, üretim ve rezervlerini kontrol edenlerin neredeyse tamamı masondur. Bunun bir tesadüf olduğu kesinlikle düşünülemez. 
''En Zengin Petrol Yatakları Türkiye Kürdistanı'nda''
Türkiye sınırlan içindeki petrole ilişkin oyunların yoğunluğu çoğunlukla kamuoyunda "Türkiye'de petrol var ama ortaya çıkarılmıyor" tartışmalarına yol açmakta. Yıllardan beri bu konuda medya kuruluşlarında birçok haber dönem dönem yer alır. Ne hikmetse bulunan petrol sahalarını hiçbir gazeteci veya medya kurumu yerinde görmez, tespit etmez veya edemez. Bu konuyu ciddiyetle ele alan hiçbir haber programı veya gündem haber bulamazsınız. Teşebbüs eden birçok gazeteci de işinden eder; Yapacağınız çalışmayı hem kursağınıza gömerler, hem de yayınlayacak yer bulamazsınız. Diğer taraftan Türk halkı bu iri gazete ve televizyonlarda yayınlanan magazin programlarına ilgisini günbegün gösterirken, niye kendilerine bu tarz konuların işlendiği programların gösterilmediğini bir türlü sorgulamaz!..
Meselâ, 27 Şubat 1992 tarihli Güneş Gazetesi'nin birinci sayfasında yayımlanan hayli ilginç rapora bakalım. "En verimli yatakların 'Türkiye Kürdistanı'nda olduğunu ileri sürdüler. ''Amerikalı Ceyarlar Güneydoğu'da" başlıklı haberde bakın hangi cümleler yer alıyor:
GD Anadolu ile Bitlis, Van, Adıyaman, Tunceli illerini "Türkiye Kürdistanı" olarak değerlendiren bir ABD şirketi, ülkemizin yeraltı zenginlikleri konusunda ilginç iddialarda bulundu. Amerikalı petrol şirketi RETOG, Türkiye, Suriye, Irak sınır bölgesinin petrol ve gaz rezervlerinin raporunu yayınladı. Rezerv açısından çok zengin olduğu bildirilen bu bölge, söz konusu raporda Kürdistan (!) olarak nitelendirildi.
Adresi "14900 Landmark Blyd. Sütte 370 Dallas, Texas 75240 USA olan Retog şirketi tarafından hazırlanıp satışa sunulan raporda, Türkiye'nin çok şaşırtıcı bir coğrafî konuma sahip olduğu kaydedildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin, Ortadoğu petrol bölgelerinin kuzey uzantısı olduğu belirtilen raporda, şu anki faal petrol sahalarının az miktarda petrol rezervlerine sahip olduğu vurgulandı. Raporda öne sürülen görüşlerin aşırı derece detaylı olması dikkat çekti. Dört ciltten oluşan rapor, bölgedeki 517 petrol kuyusuna ait tüm kayıtları kapsıyor. Ayrıca bölgenin tüm jeokimya, termal özellikleri ve tarımsal etkinliklerini gösteren haritalar da raporda bulunuyor. Rapor yalnızca Ortadoğu'nun Güney bölgelerinin petrol bakımından zengin olduğu görüşünün aksine, içinde Türkiye'nin Güneydoğu bölgesi topraklarının da bulunduğu kuzey bölgelerinin petrol yönünden zengin olduğu belirtildi. Ayrıca bu bölgede daha önce ayrıntılı bir araştırma yapılmadığı kaydedildi.
45 bin dolar fiyatla satışa çıkarılan raporda, Türkiye Kürdistanı olarak tanımlanan yöredeki, işlenmeyen petrol sahalarının rezervlerinin büyüklüğü övülüyor. Bakir bölge olarak adlandırılan işlenmeyen sahaların Irak ve Türkiye'de işlenen petrol sahalarından daha verimli olduğu iddia ediliyor. “Retog şirketinin petrol araştırma fırsatları, Türkiye Kürdistan” adlı raporunda, 500 bin ölçekli harita, kuyular, büyük petrol ve gaz sahaları, 52 ayrıntılı kuyu jurnali, 517 kuyu bilgi kayıtlan, yerüstü coğrafî bilgiler, Bouger yerçekimi bilgileri, Türkiye-Suriye ve Irak'ın sismik derinlik haritaları ile bu ülkelerde çalışan petrol sahalarının ayrıntılı haritaları bulunuyor. Raporda ayrıca Türkiye'nin siyasî yapısıyla bunun komşu ülkeleriyle mukayeseleri de bütün ayrıntılarıyla açıklanıyor ve anlatılıyor." 
Yıl 1992: "Türkiye Kürdistan"ı Dillerde 
Retog şirketinin vermiş olduğu önemli bilgilerin yanında özellikle bu raporda yer alan Türkiye Kürdistanı cümlesine dikkat çekmek gerek. İsrail Siyonizminin ABD'ye ihale ettiği Irak işgali sonucu menfur niyet her geçen gün gerçekleşmek üzere. Oysa 1990 yılında çıkan Masonluk ve Kapitalizm adlı eserin "özel bölümünde" bu konuya dikkat çekilmiş, "Yukarıda bahse konu zengin petrol yatakları ile dev GAP projesinin yer aldığı topraklarda kurulacak bir Kürt devleti, İsrail için yutulacak lokma değildir. Bu devletin zayıf, askerî güçten yoksun, ekonomik açıdan himayeye muhtaç bir devlet olacağını tahmin etmek hiç de güç değil.
Zira İsrail için, bu Kürt devletini kontrol ve himayesine almak gayet kolay olacaktır.
Kürdistan'ın bir İsrail eyaleti olmasıyla gelişecek bu aşama, İsrail'in G.D. Anadolu sınırlan içine alıp vaat edilmiş topraklara kavuşmasıyla sona erecektir. Rapor, şöyle devam ediyor; "Olay bu yönden değerlendirilince, Time Dergisi'nde çizilen Kürdistan haritasının G.D. Anadolu'nun uzaydan çekilen petrol haritasıyla üst üste çakışmasının bir tesadüf eseri olmadığı açıkça anlaşılır. Dergide yayınlanan Kürdistan haritasının sınırları Gaziantep'ten başlar. K.Irak'tan Halepçe'ye kadar uzanır. Türkiye'nin zengin petrol yatakları Diyarbakır, Adıyaman, Nusaybin ve Batman arasında tüm G.D. Anadolu Bölgesi'ni içeren bir yayçizer."
Diğer taraftan uzaydan çekilen petrol yataklarının haritası üzerine Kürt sorununu bahane ederek ABD'nin bölgeye yerleşmesi de çok dikkat çekici bir olay. Körfez krizi ve şimdi de Irak savaşı derken bölgede "insanî yardım ve güvenlik kampları" adı altında büyük bir oyun oynanıyor. Şu hale nazaran, Türkiye’nin masonluk tarihini hatırlamakta yarar var:
Türkiye’de Masonluk Tarihi:
Her ne kadar Türkiye´de Masonluğun ve ilk Masonların 1720´li yıllardan bu yana var olduğu bilinse de, dış obediyanslara bağlı, Osmanlı topraklarındaki yabancıların etkinliğinde sürdürülen bu çalışmalar, 18. yy ortalarından itibaren Türkleri de içine almaya başlamıştır. Bilinen ve kayıtları günümüze ulaşan ilk Türk Masonlar, bu yy’ın ortalarında topluluğa kabul edilmiş olan İbrahim Müteferrika ve Yirmisekiz Çelebizade Sait Çelebi´dir. 1861 yılına kadar, İngiltere, Fransa ve İtalya milli obediyanslarına bağlı localarda çalışmalarını sürdüren Türk Masonluğu, bu yıl içerisinde Mısır asıllı Osmanlı Prensi Abdülhalim Paşa´nın önderliğinde Osmanlı Yüksek Şurası, o zamanki ismi ile Makbul İskoç Riti Şura-ı Ali-i Osmani´yi kurar.
Bu cemiyeti ilk tanıyan dış obediyans ise 1869 yılında ABD Güney Jüridiksiyonu olur. Böylece Milli bir hüviyet kazanmış olan Türk Masonluğu, dış obediyanslarca da tanınmaya başlamış ve ABD´yi diğer bazı obediyanslar takip etmiştir. Osmanlı Yüksek Şurası´nın yanı sıra yabancı obediyanslara bağlı olarak Osmanlı Dünya düzenli Masonluğunu temsil eden, ve bir yerde Hür Masonluğu (Fikri Masonluk, Spekülatif Masonluk) babası sayılan İngiltere Birleşik Büyük Locası´nın Türkiye Büyük Locası´nı kabul etmesi ise ancak 1970 yılında, 1909 yılında Mısır´da kurulmuş bulunan ve Resne Locası´nın düzenli köklerine bağlanarak gerçekleşir. Ondan önce İskoçya Büyük Locası tarafından 1965 yılında, aynı gerekçe ile kabul edilerek konsekre edilen Türkiye Büyük Locası bu yıldan itibaren dünya düzenli Masonluğunca kabul edilerek ritüelleri, kıyafetleri, mabetleri geleneksel Masonluğa göre yeniden tanzim edilerek muntazam bir hal alır ve bu düzenli Büyük Locaya Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adı verilerek kuruluş tarihi 1909 olarak tasdik edilir. 
Türkiye´de Masonlar
Bugün, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Eskişehir, Denizli, Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Antalya, Çeşme, Fethiye´de 200´ün üzerinde Locasında çalışan 14.000 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, Türk Masonluğunun dünyadaki temsilcisidir. Yıllık %3 üye artışı ile de dünyanın en hızlı büyüme oranına sahip obediyanslarından biridir.  21 yaşını doldurmamış, hür ve erkek olmayanlar aralarına kabul edilmezler. Bu niteliklerden herhangi birisini kaybeden üye, üyelikten çıkartılır.
Her yıl bir kere yapılan beyaz gecelerde Mason eşleri, kızları, anneleri ve kızkardeşleri Mabetlere alınır ve onlara Masonik hikayeler anlatılır. Türkiye Büyük Locası´nın üyeliğe giriş yaş ortalaması 40 civarındadır. Masonluğa kabul edilen ve düzenli bir Locada usülüne uygun  yapılan düzenli bir tören ile üyeliğe kabul edilen üye Çırak ünvanını kazanır. Kabul töreninin ardından en az 12 ay geçmeden Kalfalığa yükselinmez. Bu 12 ay içerisinde Çırak, kendisine verilen en az üç ayrı Masonik ödevi başarıyla tamamlamalı ve Kalfalığa layık olduğunu, farklı zamanlarda verdiği bu tezler ile ispatlamalıdır. Kalfa olduktan sonra da en az 12 ay geçmeden Üstatlığa yükselinmez. Üstat olabilmek için de Çıraklık dönemindekine benzer Masonik çalışmalar, bu sefer Kalfa gözüyle yapılır ve verilen tezler sonrasında Üstat olunabilir.
GÜNEYDOĞU, AKP, PETROL VE BOP PROJESİ‏
            Erzincan’dan başlayan ve Güneydoğu'ya genişleyerek inen üçgende altın ve petrol fışkırıyor. Ama bölgede suni olarak yaratılan kronik terör güvenlik zaafı var. Güya üvenlik sağlanamadığı için doğru dürüst çalışma yapılamıyor. Sebep: Dahili ve harici bedhahların iş ve güç birliği ile hüküm süren lânetli Siyonizm, adam gibi çalışılırsa Türkiye’nin dünyanın en zengin, güçlü, kuvvetli, kudretli ve tarihte olduğu gibi adaletli ülkelerinden biri olma şansına sahip bulunduğunu biliyor ve memleketi bölmeye çalışıyor!...
            Bilinen bir hakikat bu… Hem de Abdülhamit’den beri..
            Buna rağmen AKP seyirci, muhalefet gaflet, dalalet ve hıyanet uykusunda. İşini bilen, onursuz ve sorumsuz bürokratlar elinde devlet güvenlik güçleri atıl, hükümet hantal.. Güneydoğu'da en değerli madenlerin toprağın hemen altında bulunduğu artık sır değil. Yani bu terörün altında, başka ülkelerin milyarlarca dolarlık bu servetten pay alma mücadelesi var... O nedenle anarşi, terör ve tedhiş bilerek kazınmıyor.
            SOMUT GERÇEK VE BİR KESİT…
         Diyarbakır Ergani'de Güney Kırtepe'de 7 petrol kuyusu bulundu. 1405 m. derinlikte...
Diyarbakır Ergani Karacan'da 5 kuyuda petrol bulundu, 1713 metre derinlikte...
Diyarbakır Hani'de Beyazçeşme'de bir kuyuda petrol bulundu, 1800 metrede...
Diyarbakır Taşdan köyünde 1800 metrede petrol bulundu...
Adıyaman Şambayat'ta 3 kuyuda petrol bulundu... 1584 metrede...
Diyarbakır Bismil'de Arpatepe'de 2 kuyuda bulundu petrol 2450 metrede..
Dünya petrol için 6 bin metreye inerken Güneydoğu'da son zamanlarda bulunan petrolün derinliği en fazla 2450 metre...
İşinin ehli bir madencinin söyledikleriyle birleştiğinde tablo ortaya çıkıyor. Hala bazı gerici, yobaz ve mürteci kafalar anlamıyor. Türkiye’nin bir Kürt sorununu yok. Kürt’lerin çok büyük bir bölümü aslında zengin, özgür, huzurlu, güvenli ve mutlu... Diğer bütün Müslüman veya gayrimüslim unsurlar da öyle. Tamamının siyaset, ticaret, üretim ve sanayide belirleyici unsur olma özellikleri var. Halkın içinde asla bir Türk – Kürt ayrımı söz konusu değil. Gerçek o ki; Ülkemizde herkes barış içinde, kardeşçe yaşıyor. Melânetler karışmadığı sürece insanlar hayatından memnun ve mutlu. Bazı gerici, yobaz, irtica, kiralık, aptal ve taşıma sulu kafalar şiddetten uzaklaştığında, insana insan gibi baktığında, terörü bir çözüm görmediğinde hayatın, barışın, huzur, mutluluk yolunun zenginliğe açıldığını gösteriyor...
Hala anlaşılmıyor mu acaba?..
Anarşi, terör ve tedhişin güdümlü; Güdenin mason biraderler olduğu!..
NETİCE:
Türkiye Cumhuriyeti’nin başına; Vahşi Batı’nın İznik Kongreleri ve Şark Raporu gibi; Mason ve misyoner locaları tarafından yalan-yanlış iftira ve furyalarla belâ edilen Güneydoğu (sözde Kürt) sorunu gerçekte bir petrol sorunu olup..; Siyonizm ve ABD bu petrol; Su ve sair doğal kaynaklar ile değerli madenlere el koymak için malum ve menfur eşkıyayı (taşeronları) yaşatıyor, besliyor ve OSLO'da “bedhahlarla” pazarlık masasına oturtuyor… 
***