21 Ekim 2014 Salı

Çözüm süreci (!?) isyanları; AKP vahşeti ve Misak-ı Milli zamanı., Son ve Tam versiyon

Çözüm süreci isyanları; 
AKP vahşeti ve Misak-ı Milli zamanı
Mustafa Nevruz SINACI
Büyük bölümü, ABD deniz piyadeleri gibi çok özel komando eğitimli, asimetrik savaş /NBC diplomalı, tıpkı Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi haşhaşileri misal terör / tedhişte uzman robotik varlıklar Türkiye ve Orta Doğuda bozgunculuk yapmayı sürdürüyor. Çok yönlü ve dış destekli anarşi karşısında devletler aciz, halk biçare, kukla hükümetler şımarık ve sırnaşık. Bu iğrenç bir durum; Özde değil, “sözde Müslümanların” kadim tarih ve kutsal yaşam alanlarında kokuşmuşluk, yozlaşma, alabildiğine yolsuzluk olabildiğine suiistimal, yani, dört başı mamur tam rezillik hali, pespayelik, perişanlık hüküm sürüyor. Bir de, Türkiye bu güruha karşı “BM tarafından” korunacak, himaye edilecekmiş!.. Bu aşağılık bir aldatmaca, palavra ve baronlar arası kalleşçe it dalaşından başka bir şey değil. Bütün Türk-İslâm, masum-mazlum ve dürüst, adalet ve barış yanlısı insanlık âlemi ile alenen alay ediliyor.
KOALİSYON PALAVRASI
            Burada bir girizgâh yapmak lâzım, şöyle ki;104 ülkenin karşılarında ittifak ettiği terör, tedhiş-anarşi (fiilen din ve ilâh tüccarlığı; uyuşturucu, ilâç ve silâh mafyalığı; mülteci, köle ve beyaz kadın ticareti yapan) unsurların maksimum gücü; Ortadoğu hinterlandında çöreklenmiş bütün lejyonları toplasanız 20 bin etmez. Menfurların ikinci dereceden patron, yerel uzantı ve yevmiyeli anarşi bağlantılarını da saysanız yekûnu ciddi bir rakamı bulmaz. Buna mukabil bir avuç kiralık katile karşın 104 devletin iştiraki ile oluşan, uluslararası koalisyon!..
Ne kadar komik, alçaltıcı ve utanç verici...
Hal bu ki bunların temizlenmesi için bir bölük TMT (1) yeter de artar bile…
          KALLEŞLİK VE İT DALAŞI
Dahası bunların menfur uzantı ve dış güdümlü bağlantılarının, sözde “Kobani (Ayn-El Arap) isyan çağrısı; Terör-tedhiş, soygun-vurgun, yankesicilik ve yağma eylemleri karşısında hükümetin acze düşmesi:, Mutlak güvenlik, emniyet ve huzuru sağlamakla yükümlü polislerin vaki yıkım, yangın ve tahrip girişimlerini önlemekte, üstlerinden gelen “açılım süreci baskısı” sonucu müsamahakâr davranmaları veya saldırıları önemekte yetersiz, aciz ve zayıf kalmaları tam bir cürüm/suiistimal, görevi ihmal ve bir anlamda suça iştirak kabilinden olup:, Hükümet, mutlak sorumluluğunun gereğini yerine getirmemiş, isyancıları bastırmamış ve ülkemizde can ve mal güvenliğini sağlamamıştır. Bu cihetle mezkür alanda oynanan kanlı oyun ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uygulanan anarşi; Terörden beslenen menfur odakların iştiraki ile vaki bir it dalaşı (adeta bir danışıklı dövüş) biçiminde cereyan etmiştir.
AĞIR BİR CÜRÜM VE DOLAYLI İŞTİRAK
Sonuçta madden ve manen zarar gören millet, tahrip ve tarumar edilen milli servet ve kalleşçe katledilenler Türk vatandaşıdır. Ancak, “isyan davetçisi partiyi derhal faaliyetten men, fesih, iptal ve ilga etmeyen” hükümet, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, YCBS ve 2820 sayılı kanuna göre kapatma isteminde bulunmakla sorumlu kurumlarla dava açmak ve şikâyet mükellefiyetini yerine getirmekle görevli kurumlar:, Barolar ve Cumhuriyet Savcıları “alenen suça iştirak ve isyanı engellememek suretiyle teşvikten dolayı” suçludur.
Esas suçlu olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dışında kalan ve son seçimlerde, Türk Milleti tarafından kendilerine muhalefet görevi verilen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milliyetçi Hareket Partisi.; Her derece ve düzeyde itiraz, şikâyet, men-i müdahale ve suç duyurusunda bulunarak; Derhal anarşi, terör ve tedhiş örgütü uzantı ve bağlantılarının alenen cirit attığı parlâmenterler Meclisini terk edip Sine-i Millet’e dönmemekle, millete ve devlete en büyük kötülüğü yapmış bulunmaktadırlar.
Menfur isyan, yağma-talan, gasp ve irtikap karşısında dut yemiş bülbül misali suspus kalan, siyasi parti nam 80 küsur teşekkül de zan altındadır. Hatta aynı gün, Cumhuriyet Baş Savcılıklarına suç duyurularında bulunmamak, hukuk yolunu zorlamamak, hükümeti icbar ve ikaz etmemekle, dolaylıda olsa, suça iştirak etmiş durumuna düşmüşlerdir.    
Bu, “diğer” partilerin gaflet ve dalâlet içinde, atıl ve muattal olduklarını gösterir.
BU BİR AKP VAHŞETİDİR
Gerçek adı Ayn el-Arap olan Kobani bahanesiyle, Türk topraklarında sokağa dökülen unsurların, 6 Ekimden 11 Ekime kadar yüksek yoğunlukta süren saldırı/şiddet, yağma ve talan girişimleri, halkımızda büyük tedirginlik, kaygı ve korkulara yol açtı. Anayasaya aykırı olarak faaliyet göstermesine müsamaha edilen ırkçı partinin çağrısı ile patlak veren menfur eylemler vatanın huzur, barış ve güvenlik iklimini bozdu. Aziz, Mübarek Kurban Bayramı ve sonrasını zehir ettiler. Memleket, bir anda cinnet getirenlerin cirit alanı haline geldi ve kudurmuş kuduz kötülerin suç cennetine döndü.
Hâkim unsur, hüküm ve hikmet sahibi olması gereken; Adalet, barış, huzur ve sükûnu sağlamakla memur/mecbur ve mükellef hükümetin buna kesinlikle izin vermemesi:, Anarşiye göz açtırmaması, yağmacı ve çapulculara müsamaha etmemesi gerekirdi. Lâkin bu hükümet, çözüm süreci bahanesiyle terör ve tedhişe prim vermek suretiyle, asileri şımartmış, eli kanlı canilere yüz vermiş, hırsız, yolsuz ve yankesicilerin sokakları işgal etmesine göz yummuştur.
Oysa “alenen savaş yoksa” barış yolu adalet, hukuk ve hakkaniyetle örülür.     
CİNNET GETİRENLERİN CİRİT ALANI
SUÇ VE SUÇLU CENNETİ TÜRKİYE!..
Cinnet getirenler ülkeyi cirit alanına çevirir, masum insanlar alçakça katledilir, can ve mal güvenliği ortadan kalkar, terör-tedhiş; Vandallık ve kalleşlik şehir merkezlerinde, meydan ve sokaklarında kol gezerken:, Suç odaklarının çıban başları ile “uç verip/baş gösterdiği yerde anarşi, terör ve tedhişi ezmekle memur, mecbur ve mükellef hükümet” millete itidal, sabır ve sükunet tavsiye ediyor. Olacak iş mi bu?, “Ey hükümet, sen kimden yanasın” demezler mi?
Sonuçta: Terörün siyasetteki baron, aktör ve piyonları, “her yer Kobani” biçimindeki, alenen tahrik, teşvik, yardım ve yataklık içeren açıklamalarla, kan tutmuş vahşi destekçilerini yakıp -yıkmaya davet ederek; Ülkemizi karıştırmak hırsıyla kudurup, menfur emeller ve kanlı eller ve sivri dillerle, alçakça provokasyonlara sebep oldular. Açıkça Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyan eden, başkaldıran, milli devletimizi yıkmak, ülke’de kargaşa çıkartıp bozgunculuk yapan bu asi, hain, çapulcu ve vicdansızlara hukuk öğretmek değil; Türk Milleti adına adalet önüne çıkartıp, ‘Türkiye ve Türk milletinin büyüklüğünü’ göstermek kaçınılmazdır.
Hükümet buna mecbur; Adaleti hâkim, güvenliği temin ve tesisle mükelleftir.   
MEŞRU MÜDÂFA HAKKI
Adalet sadece eşit davranmak, hak/hukuk dağıtmak değil; Ağırlıkla ve mutlaka cürüm unsurlarını, yani suçluları mutlaka yargı önüne çıkartarak tedip ve terbiye etmek, nefsen ıslah olacakları biçimde cezalandırmaktır. Taammüden insan öldürenlerin ise, asla yaşatılmaması, mutlaka öldürülmeleri şarttır. Suç işlemeyi önlemeyen ve bütün suçluları yakalayıp, misliyle cezalandırmayan bir hükümet adil değildir. Adil olmayan hükümetlerin meşruiyeti tanınamaz. Bütün unsurları ile adalet mekanizmasını işletmeyen hükümetlerin meşruiyeti geçerli olamaz. Aksi takdirde ihanete yardım ve yataklık var demektir. Hükümetlerin suç örgütleri ile iştirak ve işbirliği halinde Millete “MEŞRU MÜDÂFA HAKKI” doğar. 
Bu hak, BM yasaları, medeni ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde; “Mukabele-i bil misil” bazında devlete ve nefsi müdafaa kapsamında fertlere tanınmış bir haktır. Şu kadar ki; Esasen münferit olan bu hak, icabında bir köy, bina, mahalle, şehir, çarşı veya cadde halkı tarafından da müştereken kullanılabilir. Tek şart: Saldırı, kalkışma, isyan veya tecavüzün vaki olduğu yere resmi güvenlik kuvvetlerinin intikal etmemiş olması veya intikal ve müdahalede bulunduğu halde yetersiz kalmasıdır.
Hâkimiyet, halktan çıktığı zaman da bu hak, ayniyle geçerli olmak gerekir, biline.       
Ayrıca, “Kobani düşerse Ankara düşer” diyenlerin, devlet ve millet malını talan/tahrip ve tarumar edenlerin şiddetle cezalandırılması, yol açtıkları hasar, zarar, ziyan, soygun/vurgun ve yıkımın tazmin ve telâfî ile 43 vatandaşımızı alçakça/hunharca, kalleşçe katleden katillerin mutlaka yakalanarak; İslâm’ın emri gereği idam edilmeleri şarttır. Aksi takdirde bu şerefsizce ihanet, hunharlık/yağma ve yankesicilik; Tarihe bir AKP vahşeti olarak geçmeye mahkûmdur.
ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK
Türk vatanı ve Türk milletinin, nimet ve servetlerinden yararlanarak yetişen ve şimdi tam bir nankörlükle isyana kalkışan güruhun Kobani kılıfıyla can almasının, kan dökmesinin, vurup kırmasının özgürlükle, insanlıkla, insan haklarıyla hiçbir ilgisi, alâkası yoktur. Askere taş, polise tokat atan, devlete söven, millete hakaretler yağdıran omurgasızların “özgürlük ve güvenlik” teraneleri, sadece yalancılık, demagoji, istismar ve sahtekârlıktan ibarettir.
Ayrıca, milletvekili nam “diğer parlamenterlerin” milli mücadelenin kutlu eseri olan Gazi Meclis’te, Kandil’in terör şeflerinden emir alanlarla aynı çatıyı paylaşmaları, en başta büyük utanç, insan hakları, adalet, hukuk, ahlâk, Din ve demokrasiye ihanettir. Asiler Kobani bahanesiyle 37 il’de 1.419 olay çıkarttı. 212 okul, 67 emniyet, 25 kaymakamlık ve 29 siyasi parti binası kundakladı. 1.177 araç tahrip etti. Sokak saldırıları sonucunda ölü sayısı 43’tür. Dahası 308’i emniyet görevlimiz olmak üzere 723 kişi de kalleşçe yaralandı. Günlerce Türk Bayrakları, Atatürk heykelleri,  büst ve köşeleri, Cami, Kültür Merkezi ve Kütüphaneler peş peşe ateşe verilerek, tıpkı hain Ermeni, Yunanlı ve Sırpların Müslümanlara yaptığı zulüm gibi hunharca yakılıp, alçakça yıkıldılar. Bu büyük bir vahşet, ihanet ve şeamettir. Vahşet, ihanet ve şeametin olduğu yerde güvenlik iflâs etmiş demektir.
Güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek komikliktir.
Özgürlük&güvenlik dengesinin hiçbir yerinde, anarşi, terör, tahrip ve tedhiş olamaz.
Vahşet, ihanet, şeamet, Vandallık, ayrımcılık, bölücülük varsa güvenlik yoktur. Kaldı ki güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek safdilliktir. Zira özgürlük maddi-manevi, bilimsel/kültürel anlamda, hiç kimsenin öz güvenliğine halel getirmeyecek sınırlar dâhilinde hareket etmek ve faaliyet göstermektir. Başkalarının hakkı, hareket alanı, hürriyet, sağlık ve emniyetini suiistimal eden hiçbir davranış biçimi özgürlük değildir.
Resmen izin almadan ve mesai saatleri dışında eylem Vandallık ve vahşettir.   
Millet ve devlet/kamu malının yasal veya yasa dışı; Her ne şekil ve surette olursa olsun tahribi, gasp ve irtikabı ya da çalınması halinde, bedeli failden misliyle tahsil edilmek zorundadır. Aksi takdirde, maddi ve manevi tazminatlarla birlikte davayı takip-tahsili temin etmeyen hükümetler millet düşmanı ve dâhili bedhah demektir.    
YENİ GÜVENLİK PAKETİ
Bu anlamda, hükümet tarafından TBMM’ne sunulmak üzere iki koldan hazırlanan yeni güvenlik ve yargı paketiyle Twitter’da iktidara yönelik sert eleştirilere beş yıla kadar hapis cezası getirileceği:, Aramalarda "somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi" kriteri gözetilmeyeceği "makul şüpheyle" herkesin evi, işyeri ve otomobilinin aranacağı; Hükümete karşı suç işledikleri, örgüt kurdukları gerekçesiyle tüm muhaliflerin mallarına da rahatlıkla el konabileceği gibi iddialar ileri sürülmektedir. Bunlar akla, mantığa, hukuk ve ahlâka sığmaz.
Namuslu, dürüst, demokrat, şerefli, onurlu ve sorumlu bir muhalefet; Öncelikle insan hakları olmak üzere; adalet ve hukukun teminatıdır. Aksi takdirde millet bir şekilde muhalefet görevini üstlenecek ve icabını mutlaka yapacaktır. Kadim Türk tarihinin “Medeni Siyaset” kavramının güncel biçimi olan Cumhuriyet ve Demokrasi idaresi; başıbozukluk, disiplinsizlik, kuralsızlık ve düzensizlik değil; Tam tersine, dünyaca kabul görmüş norm kurallar rejimidir. Demokrasilerde anarşi, terör-tedhiş, başıbozukluk, yolsuzluk ve disiplinsizlik olmaz; Cunta, dikta, vesayet ve faşizme müsaade edilemez. Bu meyanda düzen, sistem veya rejimde sıkıntı varsa “muhalefet yok” demektir. Zaten de şu anda Türkiye de muhalefetten söz edilemez!..
AKP’NİN ÇÖZÜM ORTAKLARI
Türkiye’de özgürlük ve güvenliği tartışma, demagoji ve polemik konusu yapan; Milli, îlmi, kültürel, insani ve manevi değerleri, şeref, haysiyet, can/mal ve ırz güvenliğini tehlikeye düşüren, AKP’nin çözüm ortakları, AKP’nin çözüm kadrosu ve Kobani afyonuyla kudurmuş, Kobani aşısıyla çılgına dönmüş akıl fukaralarıdır. Başka bir şekilde bunlara “akıl tutulmasına uğramış” kifayetsiz muhterisler de denilebilir. Dolayısıyla, bu şer/şeamet karşısında Kobani için timsah gözyaşı dökenler milli servete, demokrasi, adalet ve hukuka hıyanet etmişlerdir.
DAHASI VAR
Öte yandan, yine Ekim ayı başlarında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun huzurunu suiistimal ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onur, beka ve erdemini istismar eden birleşmiş milletler genel sekreteri'nin Kıbrıs özel danışmanı Espen Barth Eide; “güney Kıbrıs Yunan çetesinin (iyi ki) terk ettiği “toplumlararası (devletlerarası değil!) görüşmelerin derhal başlatılması için gereken neyse yapılmasını adeta emrediyor!.. Bu ne cür’et, ne menem bir alçaklık ve küstahlıktır!? Hani, hâkim ve hükümran, soylu ve saygın, uluslar arası itibara sahip Anavatan siyasetçileri nerede?
Domuz yavruları Anadolu’yu işgal plânları yaparken, Anadolu hükümetleri neden ve niçin tam bir onur, erdem, beka ve basiretle; Şerefli bir duruş, kutsal görev şuuru ve tarihin derinliklerinden gelen adalet, mutlak mütekabiliyet ve icabında mukabele-i bil misil asaleti içinde hareket etmezler? Oysa hükümetin hikmeti ve devlet adamlığının umur-u budur. 
EGE’DE YAŞANAN İHMAL,
VATANA İHANET VE İZMİHLÂL
            Aynı anda palikaryanın Ege’de mevcut ve aidiyeti mutlak Türk 16 ada ve 1 kayalıktaki (muhtemelen dâhili bedhahlar ile anlaşmalı), bütün Türk Milleti’ni utandıran, kamu vicdanını rencide eden ve sızlatan menfur, küstah ve kalleş işgalleri sürüyor. Dünyanın 5 silâh üreticisi ve önde gelen “ilâh+silâh+ilâç” taciri mel’unların bu gasp, işgal ve adaletsizlikten haberi yok. Belki var da, çılgın bir çatışma, kalıcı bir savaş çıksın diye kirli, irinli ve kanlı ellerini iştahla ovuşturuyorlar. Bu nevi âdi kene, akrep ve vampirlerden başka ne beklenebilir ki?..  
            Bunların kanlı-kirli oyun, menfur tuzak, alçaklık, kalleşlik, yalancılık, soytarılık, çifte standart, iki yüzlülük ve sahtekârlıklarından dolayı İslâm âlemi kan revan içinde. Ukrayna nâ hak yere ihanet şebekeleri ile cebelleşiyor. Libya, Mısır ve Pakistan, sapkın kâfir lejyonlarının anarşi, terör-tedhiş ve tehdit kıskacında! Başta, Çin mezalimine maruz Doğu Türkistan olmak üzere; Türkmen diyarları, Bosna Hersek, Karabağ, Güney Afrika Müslümanları ile Nyanmar insanlık düşmanlarının insafına terk edilmiş durumda. Şimdi muhataplara sormak lâzım:
Ülkemizi, dolayısıyla Türk ve İslâm âlemini adım/adım kaos, derin kriz, başıboşluk, otorite zaafı, haksızlık, kanunsuzluk, kuralsızlık ve yolsuzluk bataklığına sürükleyen (hayatta olanlardan) Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli ile (bir avuç anarşisti/teröristi haklamakta acze düşen) dönem Genel Kurmay Başkanları ve Ergenekon furyası ile hapislere atıldığı.; Terör-tedhiş örgüt başı diye suçlandığı halde, ülkenin en kritik günlerinde dut yemiş bülbül gibi suskun sabık liderlerine ne demeli? 
Bunların tamamı “DEVR-SABIK” değil de nedir?
Niçin yaşanan kriz, kaos ve buhrana vaziyet etmez; Kalkıp hak, hukuk, adalet, eşitlik, Milli Birlik ve beraberlikten; Devletin namusu; Tüyü bitmemiş yetim/kul hakkı olmak üzere; Rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimaller aleyhine lâf etmezler?
            Ya da şimdilerde sayıları 89’u bulan siyasi parti nam teşekküller ne iş yapar?
Anayasa da ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları’ olarak tanımlanan 89 siyasi teşebbüse, teşekküle rağmen; Memlekette neden-niçin demokrasi, adalet, ahlâk/dirlik-düzen/disiplin ve hukuk yok? Kanuna göre kurulan siyaset/hanelerin sebebi hikmeti nedir? Parti kisvesi altında menfaat sağlamak, kart dağıtmak, kerhane ve kumarhane işletmeciliği yapmak mı acaba? 
            MİSAK-I MİLLİ ZAMANI
            İbret için görmek gerek. Âlemin gâvuru; Türk ve İslâm, gerçekte insanlık düşmanları 2. Sevr’e uğraşıyor. Yeniden, “tarih ve tabiat önünde” sorumlu olduğumuz Türk ve Osmanlı bakiyesi Orta Doğu, İslâm coğrafyası ve dünya nimetleri talan ediliyor. Bu korsanlığa seyirci kalınamaz. Şimdi, tam bu başıbozukluk, yaygın ıstırap, katliam ve mezalim sürecinde ‘Misak-ı Milli’yi teşmil zamanıdır. Vasiyeti hatırlayın. Kancık, kahpe, dönme-devşirme ve kriptolar geri dursun. Yiğit, dürüst, imanlı-şuurlu, onurlu-sorumlu Türk, ahlâken yüksek, mert olanlar beri çıksın. Dünya buna muhtaç!. Türk’ün adalet, huzur ve barış mücadelesi tez başlamalıdır.
(1) TMT, Türk Mukavemet Teşkilâtı

11 Ekim 2014 Cumartesi

Uluslararası Koalisyon Palavrası; Kalleşlik ve İt Dalaşı; MİSAK-I MİLLİ ZAMANI,

Koalisyon palavrası; 
Kalleşlik ve it dalaşı
Mustafa Nevruz SINACI
            Ekim ayının 9. günü, Cemiyet-i Akvam bozuntusu birleşmiş milletler nam, dünyanın baş belâsı, kan emici sömürge imparatorluklarının taşeronu lânetli çete Ajanslara bir açıklama yaptı: “Bu gün itibarıyla ışid’e karşı 104 ülke bir araya gelerek bm tarihinin en büyük işbirliği ve ittifakını gerçekleştirmiş bulunmaktadır!.” İleriki satır aralarında ise mezkür örgüt sekreteri muhterem: ‘birleşmiş milletler Türkiye’yi koruyacaktır!’ gibi tuhaf bir saçmalık da vazediyor.
            Burada bir girizgâh yapmak gerek. Şöyle ki: 104 ülkenin karşılarında ittifak yaptığı terör, tedhiş ve anarşist (din tüccarlığı, uyuşturucu mafyalığı, mülteci ve beyaz kadın ticareti yapan) unsurların maksimum gücü, Ortadoğu hinterlandında konuşlandırılmış bütün lejyonları toplasanız 50 bin etmiyor. Bunların ikinci dereceden patron, yerel uzantı ve yevmiyeli anarşi bozuntularını da saysanız, yekûnu ciddi bir rakama ulaşmamakta.. Dolayısıyla bir avuç pislik domuzuna mukabil, 104 devlet ve hükümetten oluşan uluslararası koalisyon!..
            Çok ayıp. İğrenç bir durum, tam rezillik, pespayelik ve perişanlık; Bir de, Türkiye bu güruha karşı “bm tarafından” korunacakmış ha! Bu aşağılık bir aldatmaca, palavra ve kalleşçe it dalaşından başka bir şey değil. Bütün Türk/İslâm ve İnsanlık âlemi ile alenen alay ediliyor.    Öte yandan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun huzurunu suiistimal ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onur, beka ve erdemini istismar eden birleşmiş milletler genel sekreteri'nin Kıbrıs özel danışmanı Espen Barth Eide; “güney Kıbrıs Yunan çetesinin (iyi ki) terk ettiği “toplumlararası (devletlerarası değil!) görüşmelerin derhal başlatılması için gereken neyse yapılmasını adeta emrediyor. Bu ne cür’et, ne menem bir alçaklık ve küstahlık! Hani, hâkim ve hükümran, soylu ve saygın, uluslar arası itibara sahip Anavatan siyasetçileri nerede?
            Aynı anda palikaryanın Ege’de mevcut ve aidiyeti mutlak Türk 16 ada ve 1 kayalıktaki (muhtemelen dâhili bedhahlar ile anlaşmalı), bütün Türk Milleti’ni utandıran, kamu vicdanını rencide eden ve sızlatan menfur, küstah ve kalleş işgalleri sürüyor. Dünyanın 5 silâh üreticisi ve önde gelen “ilâh+silâh+ilâç” taciri mel’unların bu gasp, işgal ve adaletsizlikten haberi yok. Belki var da, çılgın bir çatışma, kalıcı bir savaş çıksın diye kirli, irinli ve kanlı ellerini iştahla ovuşturuyorlar. Bu nevi âdi kene, akrep ve vampirlerden başka ne beklenebilir ki?..  
            Bunların kanlı-kirli oyun, menfur tuzak, alçaklık, kalleşlik, yalancılık, soytarılık, çifte standart, iki yüzlülük ve sahtekârlıklarından dolayı İslâm âlemi kan revan içinde. Ukrayna nâ hak yere ihanet şebekeleri ile cebelleşiyor. Libya, Mısır ve Pakistan, sapkın kâfir lejyonlarının anarşi, terör-tedhiş ve tehdit kıskacında! Başta, Çin mezalimine maruz Doğu Türkistan olmak üzere; Türkmen diyarları, Bosna Hersek, Karabağ, Güney Afrika Müslümanları ile Nyammar insanlık düşmanlarının insafına terk edilmiş durumda. Şimdi muhataplara sormak lâzım:
Ülkemizi, dolayısıyla Türk ve İslâm âlemini adım/adım kaos, derin kriz, başıboşluk, otorite zaafı, haksızlık, kanunsuzluk, kuralsızlık ve yolsuzluk bataklığına sürükleyen (hayatta olanlardan) Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli ile (bir avuç anarşisti/teröristi haklamakta acze düşen) dönem Genel Kurmay Başkanları ve Ergenekon furyası ile hapislere atıldığı.; Terör-tedhiş örgüt başı diye suçlandığı halde, ülkenin en kritik günlerinde dut yemiş bülbül gibi suskun sabık liderlerine ne demeli?   
            Ya da şimdilerde sayıları 89’u bulan siyasi parti nam teşekküller ne yapar? Anayasa da ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları’ olarak tanımlanan 89 siyasi teşebbüs/teşekküle rağmen; Memlekette neden ve niçin demokrasi, adalet, ahlâk/dirlik-düzen/disiplin ve hukuk yok? 2820 sayılı kanuna göre kurulan teşebbüslerin sebep ve hikmeti nedir? Sadece, parti kisvesi altında menfaat sağlamak, kart dağıtmak, kerhane ve kumarhane işletmeciliği yapmak mı acaba? 
          MİSAK-I MİLLİ ZAMANI
            Âlemin gâvuru 2. Sevr’e uğraşıyor. Yeniden, Türk ve Osmanlı bakiyesi Orta Doğu, İslâm coğrafyası ve dünya nimetleri talan ediliyor. Bu korsanlığa seyirci kalınamaz. Şimdi ‘Misak-ı Milli’yi teşmil zamanı. Kancık, kahpe, dönme-devşirme ve kriptolar geri dursun. Haydin; Yiğit, iyi-dürüst, İmanlı-şuurlu, onurlu-sorumlu, Türk ve mert olanlar ileri...