25 Temmuz 2015 Cumartesi

Devlet başa; Kuzgun leşe & Halkın gazını almak için maval okumak!..

DEVLET BAŞA; KUZGUN LEŞE!..
Mustafa Nevruz SINACI
             Bu güne kadar kurulamayan ve/veya gizli bir hesap gereği kurulmayan hükümetin, 25 ve 26 Temmuz Cumartesi - Pazar günleri kurulmasının da, pek mümkün olmayacağına göre; 27 Temmuz 2015 Pazartesi itibarıyla Cumhuriyet tarihinin ‘genel Millet vekili seçimi sonrası hükümet kuramama süresine dair’ 50 günlük utanç rekoru kırılacaktır.
Bu süre 6 Kasım 1983 seçimlerinden sonra 36; 22 Temmuz 2007 seçimlerini müteakip 37 ve 18 Nisan 1999 seçimlerini takiben 39 gündü. Şimdi 70 yılın rekoru aşıldı ve Türkiye’de “seçim sonrası” hükümet kuramama süresi, tarihi rekora ‘on bir gün daha eklenerek’ ilk defa 50 güne dayandı. Daha nereye kadar varabileceği ise henüz bilinebilir olmaktan çok uzak!..
Bu normal bir durum değil!.. 
İbret olsun diye buraya yazıyorum. 27 Mayıs isyanı vuku bulduktan 2 gün sonra, kanlı kalkışmanın 3. günü, yani 2 gün içinde (30 Mayıs 1960) 1. Gürsel hükümeti kurulmuştur. Her ne kadar bu menfur kalkışma, “dış destekli organize suç örgütleri” tarafından becerilmiş olsa bile, sonuçta kurumsal bir hükümetin iki gün gibi çok kısa bir sürede teşkil edilmesi, üzerinde çok düşünülmesi, dikkatle araştırılması ve Üniversitelerce incelenmesi gereken bir vakıadır.
Dolayısıyla; Hangi sebeple olursa olsun, bir hükümetin iki gün içinde kurulabilmesi; Ne kadar garip, acayip, anlaşılmaz ve izah edilemez ise; 39 günlük Cumhuriyet tarihi rekoru aşılarak 50 günü geçen bir süreye uzanması da, en az o kadar garip, acayip, izah edilemez bir şekilde anlaşılamaz ve açıklanamazdır!..
Münhasıran bu seçimlere ait ve raci olmak üzere, gecikmeyi YSK’ya yüklemek doğru değildir. Çünkü 7 Haziran, Türkiye tarihinin en şaibeli seçimi olmasına rağmen, hiçbir siyaset kurumunun ciddi bir itiraz, şikâyet, suç duyurusu veya iptal talebi vuku bulmamıştır. Görünen o ki, vaziyet “Al gülüm, ver gülüm” hesabı paralelinde halledilmiş. Sonuçta halef-selef dâhil, bütün taraflar neticeden memnun görünmektedir. Başta Güney Doğu olmak kaydıyla ekserisi baskı, tehdit ve yönlendirme ile yapıldığı haykırılan bir seçim için bu iğrenç bir durum…
Normal şartlarda 7 Haziran icracı, denetçi ve takipçilerinin şu anda memuriyetten men, Yüksek Seçim Kurulu yönetim, memur/müstahdem, uzantı ve bağlantılarınınsa toptan müstafi addedilmiş olmaları gerekirdi. Olmadı. Sanırım adalet ve hukuk cihazımız dumura uğradı. En kötüsü de, her halde devletin ya da hükümetin ar damarı çatladı. Çünkü taksirat/kusur, hata ve kabahat gibi disiplin ihlâllerinin çok ötesinde, ortada üst üste işlenen binlerce cürüm/SUÇ var. Suçluların mutlaka yakalanıp yargılanması, misliyle cezalandırılması devlet/hükümet olmanın zorunlu gereğidir. Aksi takdirde, bütün usul, unsur ve füruğu ile hükümet, münferiden yahut müştereken (organize biçimde) suç ortağı, yardım ve yataklık fiilinden sorumlu demektir. 
Aslında 23-24 Temmuz’da vuku bulan sınır ihlâlleri; Toplu ve seri cinayetler, kalleşçe yapılan saldırılar sebebiyle bakanlar kurulunca yapılan cinayet örgütüne “pkk’ya son kez silâh bırak uyarısı” bu kaygıyı kuvveden fiile çıkaracak derecede açıktır. Devleti temsil namına icra erkini kullanan AKP ve bakanlar kurulu’nun “tescilli suç örgütüne” çağrıda bulunması komik, komik olduğu kadar da üzücü ve düşündürücüdür. Üstelik 3 Nisan 2015 Tarih ve 6638 Sayılı “İç Güvenlik Yasası”nda yapılan ek ve değişikliklere rağmen!.. O güne kadar kendi ayağına kurşun sıkan AKP ilk defa elini güçlendirdi ve hukuku uygulama kudret ve kabiliyetini haiz oldu. Neden ve niçin 23 Temmuz’dan bu güne: Anarşi, terör-tedhiş, rüşvet-iltimas, hırsızlık, yolsuzluk dâhil tüm suçlular ile tam yüreklikle organize suç örgütlerinin üstüne gitmiyor da; Cımbızla seçilmiş bir hedef kitle ile sınırlı kalınıyor?            
Dahası, seçimden çıkan netice ile varılan sonuç, kesinlikle bir kaos, kriz veya hükümet bunalımı yaratacak cinste değil. 258 + 132 + 80 + 80 formülü, onlarca hükümetin kurulmasını pek alâ mümkün kılacak ve imkân verecek niteliktedir. Dolayısıyla, bu cihetle yaşanan hadise, kesinlikle bir kaos, kriz, bunalım veya buhran değil; Belki bir tiyatro veya danışıklı dövüştür.   
Binlerce yıllık Türk siyaset, medeniyet, hukuk/ahlâk ve güvenlik geleneğinde, bu denli bir zafiyet, çürüme, şaibe ve yozlaşma görülmedi.
            Haydi artık: Devlet Baş’a, kuzgun leş’e..               
HALKIN GAZINI ALMAK İÇİN
 "MAVAL OKUMAK"!..
Mustafa Nevruz SINACI
İnsanlar mahalle arası, sokak dibi, kahve köşeleri, otobüs ve dolmuşlarda aynen böyle diyor; Adalet Bakanlığının istinat duvarı dibinde bile yüksek sesle konuşarak: “Bunlar bu işi yapamaz. Halkın gazını almak için maval okuyorlar….” Biçiminde açıkça düşüncelerini dile getiriyorlar. Milleti böylesine hükümetten soğutan, inanç ve itimatlarını kıran ne?..
Bakanlar Kurulu’nun 24 Temmuz 2015 tarihli çağrısı:
“PKK'YA SON KEZ SİLÂH BIRAK UYARISI”
Bırak vatandaşı, kargalar güler buna. Bahusus habere bakalım: “Son kez 'silah bırak' çağrısı (24 Temmuz 2015, Cuma 01:25, Gazeteler) Bakanlar Kurulu çözüm sürecinin terör sürdükçe devam edemeyeceği gerekçesiyle PKK'ya son kez "Silah bırakın" çağrısı yapacak. Çağrıya olumlu yanıt alınmazsa terör örgütüne yönelik temizlik harekâtı başlatılacak.
            Bakanlar Kurulu toplantısında masaya yatırılan en önemli konulardan biri çözüm süreci ve PKK'nın eylemleri oldu. Toplantıda, mevcut tablo ile yola devam etmenin mümkün olmadığı değerlendirmesi yapıldı ve önümüzdeki dönemde atılacak adımların ne olacağı üzerinde duruldu. Toplantıda konuşan bakanlar, "Seçim öncesi PKK/HDP, çözüm sürecini, çatışmasızlık ortamını kendi lehine kullandı, bunun üzerinde propaganda yaptı. Ancak gelinen noktada sürecin bu koşullarda devam etmesi mümkün değil, kritik bir aşamaya gelindi. Süreç, kamu düzeninin bozulduğu bu şartlarda ve şimdiye kadarki yöntemle yürüyemez. Sivil vatandaşlar kaçırılıyor, araçlar yakılıyor, yol kesiliyor, mahkemeler kuruluyor, asker, polis şehit ediliyor, barajlara saldırılıyor. Örgütün ülkeye verdiği zararları izole edecek yeni bir sistemin ortaya konulması gerekiyor" değerlendirmesi yapıldı.
Toplantıda hem açık hem de arka kapı iletişim kanalları ile PKK'ya son kez silahları bırakması çağrısı yapılması konusunda görüş birliği oluştu. PKK'ya, "Silahı bırak, kamu düzenini bozma. Çözüm süreci sizin terör eylemlerini sürdürmeniz anlamına gelmiyor. Hem süreç deyip hem de bunları yapamazsınız" denilecek ve aksi halde düzeni sağlamak için gerekli tüm adımların atılacağı mesajı verilecek. Çağrı kapsamında HDP'den de seçim öncesi meydanlardaki söylemi, demokrasi sözlerinin arkasında durmasına vurgu yapılacak ve "80 milletvekili ile Meclis'te temsil ediliyorsun. Milletvekili sayısının yüklediği sorumluluk çerçevesinde demokrasiye uygun hareket et. Barış ve demokrasi söylemine gerçekten sahip çık" denilecek. Bu çağrıya PKK'dan gelen yanıt beklenecek.
Terör olayları bitmez, PKK silah bırakmaz ve kamu düzeninin bozmaya devam ederse çözüm süreci kapsamında gerçekleştirilen görüşmeler bitecek. HDP heyetlerinin, İmralı'ya gitmesine, İmralı mesajlarının Kandil ya da kamuoyuna duyurulmasına da izin verilmeyecek. Vatandaş açısından demokratik kazanımlardan asla geriye dönüş olmayacak. Süreç, vatandaşın günlük hayatına pozitif etki edecek politikalar sürdürülecek. Demokratikleşme konusunda yapılması planlanan hukuki düzenlemeler de hayata geçirilecek.
GENİŞ KAPSAMLI OPERASYON
Bölgeye dönük istihbarat raporları da tamamlandı. Bölgede düzeni sağlamak için geniş kapsamlı operasyon başlatılacak. Mahkeme kuran, yol kesen, kamu düzenini bozanlar tutuklanıp, yargı önüne çıkartılacak. Kentlere de depolanan silahlar toplanacak. Çözüm süreci döneminde dağdan inenler de yakın takibe alındı. Bunlardan kamu düzenini bozanlara yönelik nokta operasyonlar yapılacak. Cizre'de kazılan tüneller iş makineleri ile ortadan kaldırılacak. Sözde mahkeme binalarına girilecek.” (Haber: 24 Temmuz tarihli Gazete ve Ajanslar)
HALKIN GÖZÜ HÜKÜMETİN ÜZERİNDE
Öncelikle ve evvelâ hükümet bilmeli ki: Eşkıya silâh teslim etmez, hükümet gider alır. Mahkeme kuran, yol kesen, cinayet işleyen, haraç alan, adam kaçıran, seçim sandığını tasallut altına alan ihanet şebekeleri ile bu başıbozukluğa, asilik, isyankârlıkla vatan hainlerine yardım ve yataklık edenler toparlanır, tutuklanır ve yargıya havale edilir. Mevcut hükümetin zorunlu görevi budur.
            Aksi takdirde Türk Milleti’nin meşru müdafaa hakkı, fiilen doğmuş olacaktır!...

2 Temmuz 2015 Perşembe

Gerçek Demokratlar atakta. "Birleşik Demokrat Parti Hareketi" ::: Yeter!.. Söz Milletindir.

BİRLEŞİK DEMOKRAT PARTİ HAREKETİ
Mustafa Nevruz SINACI
19 Haziran 2015 Cuma günü sabah erken saatlerde Ali Naili Erdem (*) aradı; “Sınacı, gördüm ki, bu seçimler ve neticede ortaya çıkan fotoğraf, özellikle biz tarihi, kadim Demokrat Partilileri derinden yaraladı, siyaseten rencide etti, üzdü. Başta, adalet ahlâkı ve hukuk olmak üzere; Demokrasi karşıtı görüntü, Memleket ve millet sevdalıları için kaygılı, düşündürücü bir tablo! Artık, vicdanen bu gidişe sessiz, ilgisiz ve seyirci kalınamaz. Bir şekilde: “Yeter artık, dur demek lâzım” diye düşünüyorum.
            Sen ne dersin?” dedi.
Cevaben: “Başta tarihi, kadim Demokrat Parti’nin aziz, mümtaz ve muhterem camiası olmak üzere; Hak, hukuk, adalet, demokrasi, "devlet idaresinde millet iradesi ve fazilet mücadelesi" özlemi içinde ümit ve çıkış yolu arayan bütün vatandaşlarımızın hasreti, böyle müjdeli bir vuslattır. Mutlaka doğru ve yerinde olur. Ayrıca isabetli bir konjonktürle, en uygun zamanda milletin beklentisi ile hayati ihtiyacına cevap verilerek, fazilet anlamında siyaset düştüğü yerden kaldırılır..”
“Peki, şöyle ufaktan bir start verelim, nabız yoklayalım, bakalım ne olacak!..
Görelim Mevlâm neyler, neylerse güzel eyler..”     
TEVAFUK
Bu müşaverenin tam üçüncü günü, sabaha karşı Süleyman Demirel vefat etti.
Eğer bu konuşma Süleyman Bey’in vefatından sonra yapılsaydı, olağan addedilir ve sıradan bir sohbet bazında hatıra kompartımanımızdaki yerini alırdı. Fakat 18. dönem ANAP Sakarya Milletvekili ve iki devre Demokrat Parti Genel Başkanlığı yapmış Yalçın Koçak’ın “Türkiye’de emanet, vesayet, velâyet ve icazet dönemi bitti” tarzındaki beyan ve yayınındaki hikmet sanki böylece ortaya çıktı. Dolayısıyla, Ali Naili Erdem’in izharı; Milletin hissiyatına tercüman olan temenni, öneri ve arzusu iki cihetle çok büyük bir önem ve değer kazandı.
            Bunlardan birincisi: Vefattan yaklaşık üç gün önce yapılan bu konuşma, açıklama, muhavere ve müşaverede bahse konu edilen çok önemli tespitler, tarihi sözler ve beyanlar! İyice farkına varılan, her zaman ve zeminde hissedilen, kendini hissettiren milletin arzusu… Bu ümit, arzu ve beklentinin özünde şekillenen Demokrat Parti misyonu, 46 ruhu, davası ile umur-u devlet (Atatürk ilkeleri ve Türk İnkılâbı’na dayalı; namuslu/dürüst-demokrat, onurlu, sorumlu, milli ve muktedir bir idare) istemi…
            İkincisi: Ali Naili Erdem’in siyasette (dava ve misyonda) kıdem, ehliyet ve liyakatinin yanı sıra merhum Süleyman Demirel’e siyaseten en yakın olması. Defin merasiminin heyecan ve elemle karışık, hüzünle icrası esnasında Ali Naili Erdem’i gören bazı vatandaşların; O’nun yanına gelerek: “Sayın Bakanımız, siz Baba’nın en yakın dostu, kader arkadaşı, doğal olarak da siyasi Halifesi durumundasınız. Ne olur, artık şu Demokrat Parti davasına el atın; Millete ve merkez sağ’a sahip çıkın. Bizi ocaksız, bucaksız, partisiz kalmaktan kurtarın Allah aşkına” diye adeta yalvarmalarıdır. (Bunu kendisinden değil ama bizatihi yanında, konuşmalara tanık olan demokratların nakil, beyan ve anlatımlarından aldım.)
            Demek ki, tarihi ve kadim Demokrat Parti’nin yeniden inşası, merkez sağın ihyası ve siyasetin, 27 Mayıs 1960 kalkışmasında düşürüldüğü yerden onurla ayağa kaldırılıp, şerefle, şanla taçlandırılmasının zamanı gelmiştir. Bu cihetle bir tevafuk (tesadüf zannedilen şeylerin kader ile örtüşmesi, tesadüf demenin daha anlamlı hali, tesadüfe nazaran, arkasında gizli bir kudret olma ihtimali) eseri hayat bulması ve siyasetin ihyası mümkün olacaktır inşâllah!..   
            GERÇEK DEMOKRATLAR
            MESELE: Tarihi ve kadim Demokrat Parti’nin dava, ideal ve ilkelerini kucaklayıp inançla, inatla hayata geçirmektir. Bu uğurda azim, irade ve kararlılıkla çalışacak; Demokrasi, adalet, ahlâk ve hukuk’u ayağa kaldıracak Gerçek Demokrat’ların, Birleşik Demokrat Parti Hareketi nezdinde ittihat ve tevhit etmesi, birleşmesi şart. Ali Naili Erdem’le birlikte Nevzat Ercan, Esat Kıratlıoğlu, Rasim Cinisli ve Yalçın Koçak başı çekmiş; Demokrasi kervanı yola çıktı.
            ŞİMDİ SIRA: Bu tarihi misyonun mensubu, gönül eri oldukları halde, sanki “DP” tükendi sanarak, “yanlış yerde çare derdine düşenlerin” BABA OCAĞI’na dönmesine gelmiştir..
            Vatana, Millete, Devlete...
Hayırlı, uğurlu, kademli ve kutlu olsun inşâllah.

(*) Ali Naili Erdem: 1927 İzmir, Kemalpaşa doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Avukat, 1961-1980 arası 1, 2, 3, 4 ve 5. dönem İzmir Milletvekili. Sanayi, Çalışma (2 defa) ve Millî Eğitim Bakanlığı yaptı. 1980 askeri darbesinden sonra çeşitli İl ve İlçelerde milletle buluştu, konuşmalar yaptı, konferanslar verdi. Radyo ve televizyonlarda millete hitabetti. Halen Demokratlar Kulübü Başkanı olan Erdem, evli ve üç çocuk babasıdır.