3 Ağustos 2016 Çarşamba

DUYURU: Üyelerimiz İçin 5 Önemli Konuda 5 DVD Seti Çıkardık ve Hizmetinize Sunduk. İşte Detaylar: “KÜRT SORUNU DOSYASI, Gerçek Demokrat: Mustafa Nevruz SINACI: “VATİKAN’IN KÜRTLERİ”

İSTİHBARAT ANALİZ "ÖZEL BÜRO” 02.08.2016 - "ÖZEL YAYIN" 
VATİKAN’IN KÜRTLERİ!..
Mustafa Nevruz SINACI
Ülkemizde Türk vatandaşı olarak yaşamını sürdüren ve fakat kendini “Kürt”, özellikle de “Alevi Kürt” olarak tanımlayan sayıları on binlere varan kişinin, aslında Ermeni ve Rum dönmesi kripto olduğu artık bilinmektedir. Bu kesimin karakteristik özelliği bilhassa manevi değer ve “Milli Devlet” fikrine karşı olmaları ve PKK’ya kol-kanat germeleri, akla gelen her türlü nam altında anarşi, bölücü terör ve tedhiş örgütlerine yardım ve yataklık faaliyetinde bulunmalarıdır.
Kurucu Önder Mustafa Kemâl Atatürk tarafından “dâhili bedhah” (gizli düşman) olarak tanımlanan “menfur iç mihraklar” işte bunlardır. Bunların mutlaka bir dış bağlantıları ve “Vatikan” dâhil bütün Hıristiyan ülke ve devletlerinde iştirakçileri, destekçileri, finansör ve işbirlikçileri (patronları) vardır. Şimdilerde AB’nin her köşe bucağından fışkıran bu kesim de “harici bedhahlar’dır.” Şimdi bazı örneklere bakalım:
VATİKAN’IN KÜRTLERİ!..
Aslında Vatikan’da Kürt falan yoktur. Tıpkı içerde olduğu gibi kendilerini bu lâfz (söylem) ile açıklayan ve tanımlayan sinsi düşmanlar, dönmeler ile bunların uzantı ve bağlantıları-piyonları vardır. İşte onlardan biri; Vatikan Kürtleri (!) kirli işler şirketi PKK’ya kol-kanat gerdiler. Nasıl mı?
Buyurun bakalım:
Terörist başı, bebek katili Apdullah Öcalan 1996’da Papa 2. Jean Paul’a çok özel bir mektup göndererek, "Ben Hıristiyanlığa Müslümanlıktan daha yakınım. Türkler Anadolu’daki Hıristiyanlığı yıkmış kişilerdir" diyerek yardım istedi.
Papa ise, "Kürt halkının trajedisini asla sessizlik içinde geçiştiremeyiz" cevabını verdi.
Vatikan’ın Adalet Bakanı konumundaki görevlisi Kardinal Renato Raffaele Martino, ise, Ekim 2007 tarihinde Türkiye ile Irak arasındaki sorunun çözümüne ilişkin önerilerini dile getirdiği bir açıklamasında, Kürtler için ayrı bir devlet imasında bulunmakta idi. Martino’nun "Vatikan, Irak-Türkiye arasındaki sorunun, kısa sürede barışçıl biçimde çözümlenmesinden yanadır. Çözümde Kürt halkının (!) ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Zira Kürtlerin durumu dünyada eşi benzeri olmayan bir nitelik taşımaktadır: Ortada bir halk var, (?) ama bu halka tekabül eden bir devlet yok" şeklindeki sözleri, Vatikan’ın öteden beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı terör örgütü PKK’yı destekler nitelikteki politikalarının bir yansımasıydı kuşkusuz. Zira “Ortada bir halk var, (?) ama bu halka tekabül eden bir devlet yok” biçiminde ifade edilen sözler; Alenen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iç işlerine suiniyetle, kasıt, art niyet, fesatlık ve hainlikle müdahale, tahrik ve düşman unsurları teşvik niteliği arz etmektedir.
BU BEYAN 
VE EYLEMLERE  KARŞI TÜRKİYE DIŞİŞLERİ’NİN AYMAZLIĞI
Türkiye’nin baskıları sonunda Suriye’den çıkmak zorunda kalan terörist başı Öcalan, İtalya’ya gittiğinde Vatikan, hem terör örgütüne hem de terör örgütünün başı bebek katiline sahip çıkarak bu desteğinin en somut örneğini sergiliyordu. Hürriyet Gazetesi’nin, 22 Kasım 1998 tarihli "Vatikan’dan teröre destek" başlıklı haberinde şu ifadelere yer veriliyordu:
"Katolik dünyasının ruhani merkezi olan Vatikan, Apo’ya sığınma hakkı verilmesine taraftar olduğunu bildirdi. (Sözde) Kürt (!) sorununun yalnızca Türkiye ve İtalya arasında bir mesele olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Kardinal, bu sorunun bütün Avrupa’yı ilgilendiren uluslararası bir konu olduğunu vurguladı. Vatikan (Papalık=Babalık) bunun da ötesinde, Kürtçü ayrılıkçılığı kışkırtacak bir tavır sergiliyor. Doğu Kiliseleri Topluluğu sorumlusu Kardinal Achille Silvestrini, Hıristiyan Kilisenin Kürt toplumunun ulusal kimlik kazanmasına sempatiyle baktığını hatırlattı."
Şimdi sormak gerekir: Bölücü, tarafgir, taşeron, anarşi, terör ve tedhiş örgütü yanlısı tavrı ile dünya barışına darbe vuran bu, sözde papalık / babalık (katı-fanatik din devleti) nasıl muhatap alınır, neden hükümet tarafından şiddetle kınanmaz ve halâ niçin Türkiye Temsilciliği açık tutulur. Dahası “dinler arası diyalog” denilen akıllara ziyan sapıklık, İslâm karşıtı manyaklık konusunda niçin Papalık (babalık) ile işbirliği yapılır?
DİRENİŞ HAKKI!..
Vatikan’ın terör örgütüne ve onun bebek katili baş sorumlusuna verdiği desteğin, "dini" referansı sözde “Kurtuluş Teolojisi”dir. Misyoner çevrelere yıkıcı, bölücü ve ayrılıkçı akımlara destek vermek konusunda meşruiyet tanıyan bu teolojiyi, Papa VI. Paul’un sözleriyle anlatmak gerekiyor: (Hazreti Musa’nın adalet, sevgi, sabır ve barış dinini, anlamı: gasp, irtikap, hırsızlık, soygun ve vurgun olan “emperyalizm”in işkence aleti yapan) Papa şöyle diyor: "Bir halk barışçı direnişin hiçbir yarar sağlamadığı şekilde baskı altındaysa ve başka hiçbir barışçı direniş olanağı kalmamışsa, o zaman en son ihtimal olarak şiddetin kullanılabileceği direniş hakkı vardır."
PAPA’YA MEKTUP:
Roma’da bulunduğu zaman içerisinde kiliseler tarafından sahip çıkılan, aslen bir Ermeni Hıristiyan veya pagan olan terörist başı Öcalan’ın Papa’ya yazdığı iki ayrı mektup var. Papa 2. Jean Paul’ ün papalığı döneminde yazılan mektupta terörist başı, "Ben Hıristiyanlığa Müslümanlıktan daha yakınım. Türkler Anadolu’da ki Hıristiyanlığı yıkmış kişilerdir. Bize yardımcı olun" diyerek yardım istemiş, Vatikan da bunun üzerine, durumdan vazife çıkartmak suretiyle, heves-ihtiras ve memnuniyetle bazı girişimlerde bulunmuştu.
Bu ifade aynı zamanda bir itiraf mıdır? Değimlidir?..
Şimdi, lütfen hatırlayınız:
Başta Vatikan’daki yazılı ve görsel medya olmak üzere AB ülkelerindeki tüm yayın organları, mektubun yazıldığı 1996 tarihinden itibaren Türkiye’de TSK’ya karşı saldırgan bir tutum izlemeye başladı mı?, başlamadı mı? Bilhassa Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) yapısı ile “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” konusunda baskı ve dayatmalar oldu mu?, olmadı mı? İşin en ilginç ve enteresan tarafı: Türkiye’ye karşı, amansız bir düşmanlık, kin-kir kisvesi altında, hasetle başlatılan düşmanca karalama, korkunç yalan, kalleşçe iftira ve furya kampanyasını yürüten ise bizzat bugünkü Papa idi.
Papa 2. Jean Paul Ocak 1998’de diplomatik bir dille şu göndermeyi yapıyordu:
ETNİK AYRIŞTIRMA:
"İçinde bulunduğumuz günlerde herkesin dikkatini çeken ‘Kürt halkının trajedisini’ sessizlik içinde seyirci kalarak geçiştiremeyiz. Olağanüstü durumlarda mültecilere yönelik acil merhamet arzusu; Onların (sözde Kürtlerin) güvenli ve kabul edilebilir hayat şartları isteyen milyonlarca kardeşinin arayışını unutmamıza neden olmamalıdır."
Şimdi sorulur: Müslüman sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetinin asli-esas kurucu unsuru olan; Soyda ve boyda bir Kürt kardeşlerimize “merhamet duyguları içinde” karşı kin, nefret ve düşmanlık hisleri (tefrika) aşılama çabası içinde olan bu papa ve Vatikan; Acaba onların bütün Türk halkı ile aynı hakları, en rahat ve özgür biçimde kullandığından; Türkiye da kain Ermeni, Rum ve Yahudi (gayrimüslim) azınlıklar dâhil olmak üzere; Batı Trakya ve emsalleri ile kıyaslandığında en ileri düzeyde hak, hukuk, güvenlik ve huzura sahip bulunduklarından haberdar mıdır acaba!.. Dinler arası diyalog gibi, aşağılık bir sapıklığın misyoner ve kripto müdavimleri; Şeytanın ruhunu taşıdıkları halde, “kendilerini melekler gibi saf ve masum gösterme çabası içinde” bu insanlığa ibret, ders ve emsalsiz örnek Türk-İslâm medeniyetine karşı nisyan ile malûl, inadına hain ve nasıl kör domuz misali gafil olabilirler?
Dahası, bu sözde “din adamı” papalar Srebrenica soykırımı sırasında ne iş görürlerdi?
Ondan öncesi, Kıbrıs katliam, mezalim ve soykırımlarına neden müdahil olmadılar?
Ermenistan’ın Karabağ da sergilediği vahşet, zulüm ve soykırımı neden görmezler?
Çeçenistan da tam 480 yıldır süregelen ve içten içe süren insanlık dışı kin-kan katliam ve soykırımı niçin durdurmaya çalışmazlar? Düpedüz yalan-dolanla işgal edilen Irakta kadın erkek demeden her kese tecavüz eden, yaklaşık bir milyon kişinin kanına giren, canına kast eden; Uyduruk bir lejyon icat ederek Suriye’yi kana bulayan; 58.000 kişinin denizlerde boğulmasına, milyonlarca Suriyelinin yurdundan yuvasından kaçmasına, sığınmacı ve haymatlos durumuna düşmesine, sefil-perişan olmasına.,  3.5 milyon Ermeni asıllı Suriye vatandaşının, apaçık bir yalan olan “Kürt kisvesi” altında (Kürdistan’a koridor açmak uğruna) Türkiye’ye ihraç edilmesine., Yüz binlerce çocuğun aç, açıkta, öksüz ve yetim kalmasına., Sayıları milyonları bulan namuslu Suriyeli kadının fuhuş pazarına sürülmesine; Körpe bebekler ile kimsesiz, sahipsiz, takipsiz kalan masum ve müsemma çocukların “organ mafyası” eline terk edilmesi ve daha nice insanlık dışı işkence, mezalim ve vahşete çanak tutan; Dünyanın, 200 yıllık baş belâsı, yankesicisi, korsanı, haydut-u ABD’ye niçin karşı durmazlar da haçlı ruhu ile jenosit yapan evanjelistlere arka çıkarlar?
Prof. Dr. Nadim Macit’e göre, "arayış" tan bahseden Papa, her nedense bu coğrafyayı etnik ayrışma üzerinden parçalayan, çatışma hatları ve kanlı sınırlar oluşturan emperyalist Batılı devletlerden “nedense” hiç bahsetmiyordu.
PROF. DR. ERKAL, CARİTAS’A DİKKAT ÇEKTİ:
Konu hakkında Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Erkal "Misyonerlik, zannedildiğinden farklı olarak siyasi hedefler gütmektedir" diyor. Misyonerliğin Anadolu’da Türk kimliğini ve milli devleti hedef aldığını söyleyen Erkal’a göre, siyasi ve dini boyutlu misyonerlik hareketleri yeni bir "Haçlı Saldırısı" olarak tanımlanmalı…
Yeni Dünya Düzeni aldatmacası ile bütün insanlık âlemini tehdit eden; Başta İlâh (din tüccarlığı) Silâh ve İlâç tacirlerinin emperyalist emellerine niçin engel olmayı düşünmezler. Bu konuda açıklamalarını sürdüren ve; Misyonerlerin, her tür insanî duyguları istismar ederek ve art niyetle kullanarak Hıristiyanlık propagandası yaptığını belirten Erkal, misyonerlerin asıl amacının "Mutlak Hıristiyanlaştırma" olmadığına da özellikle dikkat çekiyor. Erkal, "Önemli olan, insanları toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, paganlaştırma, milli-ilmi ve manevi değerlerini aşağılama, yozlaştırma, vatandaşlık, milli kimlik ve milli bilinci aşındırma ve maddi yönden tatmin etmektir.”
MİSYONERLİK:
Genellikle misyonerler şahitlik kelimesini kullanmaktadırlar.
Sözde kardeşlik adı altında ve dikkat çekmemek için ‘İsa Müslümanları’ yaratılmak istenmektedir" görüşünü dile getiriyor ve Vatikan bağlantılı Caritas isimli örgüte özellikle ve bilhassa dikkat çekiyor.
“Caritas’ın adı ilk kez 17 Ağustos 1999 yılında yaşanan büyük Marmara felaketinden sonra duyuldu. İnsani yardım adı altında sahte (muharref) İncil dağıttıkları öğrenilen bazı grupların, deprem nedeniyle kimsesiz kalan çocuklara da "sahip çıktıklarını" hatta sahiplenerek yurt dışına götürdükleri iddia edildi. Afet bölgesine gönüllüleriyle gelen sivil toplum örgütleri ve yardım kuruluşlarının belki de en önemlilerinden biri Caritas’tı.”
1897 yılında Almanya’nın Freiburg kentinde Katolik (fanatik) bir (sözde) insani yardım (aslında misyonerlik) örgütü!, olarak kurulan Caritas, pek çok ülkede aynı adla bağımsız yardım kuruluşları açmaya başladı. 1951 yılında papalığın öncülüğünde bir araya gelen 154 Katolik kuruluşu Caritas İnternationalis adıyla bir konfederasyon şekline dönüştü ve örgüt bütünüyle papanın emrine girdi.
Merkezi Vatikan’da Papalık sarayının içinde olan Caritas’ın başkanı, 1999 tarihinde bu göreve seçilen ve daha önce de Caritas Ortadoğu ve Caritas Lübnan’ın başkanlığını yürüten Yohana Fuad El Haci. Bu gün yüz binlerce misyoneriyle 198 ülkede faaliyet gösteren Caritas’ ın Türkiye’deki Vatikan Büyükelçiliği nezdinde Caritas Üniteleri Müdürlüğü’nü yürüten kişi ise geçtiğimiz günlerde İzmir’de bıçaklı saldırıya uğrayan Rahip Adriano Franchini idi.
MİSYONERLER ÖCALAN İLE AYNI DİLİ KULLANIYOR:
Türkiye’de (AB Müktesebatı gereği serbestçe) faaliyet gösteren Hıristiyan misyoner örgütlerinin temsilcileri özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya ziyaretlerde bulunarak oradaki halkla iletişim kurmaya çalışmaktadırlar. (Oysa başta Türkiye olmak üzere, hiç bir Müslüman ülke’nin Avrupa, Amerika veya her hangi bir devlette İslâm-ı tanıtmak ve insanları Allah(CC)’ın emrettiği biçimde İSLÂM’a davet etmek üzere İrşâd heyetleri, davetçiler veya buna mümasil, eski deyimle Dervişler göndermesi ve görevlendirmesi kesinlikle yasaktır. Türkiye’nin bu konuda mütekabiliyet ilkelerini işletmemesi de bütünüyle hükümetlerin başını tutmuş gizli bedhah, kripto ve sair insanlık düşmanı mazarrat yüzündendir..)  Yakın dönemde Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan bir raporda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne son bir yılda gelen ziyaretçilerin sayısının son 15 yıldaki ziyaretçiler kadar olduğu ve Türkiye’ye yönelik bu hareketlerin hepsinin belli bir merkezden (Papalık, PKK hamisi Fransa, Almanya ve diğer AB ülkelerinden) yönlendirildiğinin anlaşıldığı belirtiliyordu.
Bu zaman zarfında tırmanan anarşi, terör ve tedhiş hareketleri; Kaçakçılık, uyuşturucu imal, üretim, tarım ve ticareti de, yoğunlaşan bu ilgi ve kirli alâkanın doğal sonucu olsa gerektir. Bu arada, Karen Fog’un mektupları, mesajları ve menfur faaliyetlerini de bu bağlamda hatırlamak gerekir. Tabii ki, İnsan hakları, demokratikleşme ve açık toplum adına “küresel emperyalizm ve vahşi kapitalizme” ortam hazırlama gayretlerini sürdüren, insanlık, adalet, hakkaniyet ve evrensel hukuk, Türk ve İslâm düşmanı Soros’u da unutmamak gerek.
Analize devam edelim:
Terörist başının mektuplardaki sözleriyle, Türkiye’de misyonerlik faaliyetini sürdüren kişilerin sözlerinin birebir örtüştüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Nadim Macit, şunları söylüyor:
"Ülkemizde misyonerlik yapan kişiler şöyle derler:
‘Türkiye Devleti, Kürtler üzerinde baskı yapmaktadır.
Geçmişte Ermeniler, Süryaniler, Rumlar üzerinde soykırımı faaliyeti yaptılar. (büyük yalan, fütursuz iftira ve kalleş tuzaklar silsilesi)
Bunun benzerini şimdi Kürtlere yapmaktadırlar.
Türkiye Devleti, soykırımını sürdürmektedir.
Birçok masum Kürt kimliğini ve hakkını istemesinden dolayı öldürülmektedir.’
İki metin arasındaki benzerlik, bize, anarşi, terör ve tedhiş örgütünün gerçek yüzünü, esasında PAPA ve VATİKAN patronluğunda mezalim icra ettiklerini, bolca silâh tüketip, ilâh ticareti bağlamında vizyona konulan “kutsal (?) sürümü” yeterince tanımlamaktadır.
Acaba, hiç düşündünüz mü?
Batılı devletler (AB) ve kiliseler niçin PKK’yi destekliyorlar?
Yüzlerce cevap bulmak mümkün ise de; Bu sorunun açık ve net cevabı İtalyan Evanjelist Kiliseler Federasyonu Başkanı Domenico Maselli’nin şu sözünde gizlidir.
Maselli, der ki:
“Varlıklarını kabul etmeyen beş devlet arasında bölünmüş saygın (!) (burada kendini Kürt olarak tanımlayan ve fakat aslında Ermeni, Rum ve Yahudi dönmelerinden müteşekkil potansiyel hain kitleler hedef kitle durumunda ve konumundadır) Kürt halkının yazgısına kayıtsız kalamayız.”
Gerçekten kalamazlar.
Çünkü iki kutuplu dünya sisteminin çöküşünden sonra ortaya çıkan fiili durum, dünya dengelerini bozacak niteliktedir. Öyleyse Türkiye ile Türk dünyası arasında duvar örmek gerekir. İkisinin arasını tam anlamıyla kesmek için Ermenistan yetmez, bir de Kürdistan gerekiyor. Bütün mesele budur."
BUSH’LA 2003’TE ANTLAŞMA İMZALANDI:
Araştırmacı-Yazar Aytunç Altındal: "Teröristbaşının mektubundan sonra Papalığın Doğu Kiliseler Birliği Komisyonu’nun başı Achille Silvestrini bir açıklama yaparak Vatikan’ın PKK’yı ve onun lânetli başını alenen desteklediğini belirtti.
Rusya’da ise; Tarihi ve kadim Ortodoks Kilisesi’nin en hararetli taraftar ve savunucularından olan bir milletvekili bölücü başını Rusya’ya getirmek ve ona sığınma hakkı tanıtmak için var gücüyle çalıştı. Bu milletvekili aynı zamanda gizli bir tarikatın üyesi idi…
Tarikatın adı, ‘İstanbul Haçı’nın Egemen Askeri ve Hanedansal Tarikatı’.
Tarikatın başında yasal Bizans İmparatoru olduğu başta Rusya, ABD, İtalya, İngiltere ve Fransa mahkemeleri tarafından tevsik ve tasdik edilmiş olan Prens Henry Paleolog var.
İşte bu tarikatın başı Almanya’da PKK örgütüne destek veriyor ve el altından dağıtılan bildirilerinde aynen şöyle yazıyordu: “Türkiye’de boyunduruk (esaret) altında yaşayan siz Kürtleri çok yakında bu barbar boyunduruğundan kurtaracağız."
PAPA’NIN MİSYONU:
Mektup ile birlikte Ortodoks Papa’nın, Evangelist Bush ile bir anlaşma yaptığını ve bu anlaşma çerçevesinde, başta Irak’ın kuzeyindeki Kürtler olmak üzere, tüm coğrafyada etnik ırkçılık yapan Kürt nüfusunu koruma misyonunu üstlendiğini ifade eden Altındal, şu noktalara da vurgu yapıyor:
"Papa ben ‘Bush’u destekliyorum’ diyor.
Oysaki Bush evangelist yani Protestan. Bush ile 2003 yılında yapılmış bir anlaşması var. Bu anlaşma, Irak’ta bir Katolik kilisesi kurulmasını öngörmektedir. Amaç, Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri korumak ve Türkiye’deki Kürtlere yapılan (yapıldığı iddia edilen ve fakat bütünü yalan ve iftiradan ibaret olan) baskıları yerinde tespit etmekti. Bu kilise kuruldu, 2003 yılından itibaren faaliyete geçti ve Kürtleri koruma görevi Papalığa verildi. Şimdi de BOP çerçevesinde Rusya’ya ve Çin’e karşı ABD’nin yollarını açmaya çalışıyor, açıkları bu yönde. Papa’nın misyonu bu."
KİRLİ OYUN’UN SURİYE PERDESİ
Malum olduğu üzere, kirli oyunun Irak süreci büyük bir yalan üzerine başladı. Zekâ düzeyi çok düşük olduğu için diktatörlüğe soyunacak kadar aptal, İslâm’dan zerre miskal nasibi olmayan kâfir Saddam sayesinde Amerika; Kısa bir sürede Irak’ı hurdahaş etti. Ülke yerle bir oldu, can pazarına döndü. Kadın-Erkek herkese tecavüz edildi. Mal, can ve ırz güveliği kalmadı. Türkiye’nin gözünün içine bakıla/bakıla “Bir Buçuk milyonu aşkın Türkmen” gaz bombaları ve kalleşçe saldırılar sonucu telef edildi. Memleket tam anlamıyla tarumar oldu.
Akabinde Suriye, Mısır, Fas, Tunus ve Libya “Arap Baharı” nam, köpek domuzlarınca uydurulan sözde “kurtuluş hareketi”, esasta “sömürgecilere teslim” faciası ile sarsıldı.
Bunun yanı sıra deytın belâsına duçar Bosna-Hersek; Kaynayan kazan Kosova; Türk adalarını işgal edecek kadar şımartılan Yunanistan’da Türklere (Batı Trakya’da) uygulanan mezalim; Sudan, Nyanmar, Arakan, Doğu Türkistan (Çin-Uygur) ve buna benzer pek çok alanda Türk ve Müslümanlara dirlik vermeyen AB-D..
Özellikle Almanya’dan itibaren iyice tırmanan, hayâsızlaşan, alçalan ve azgınlaşan “Ermeni Soykırım” yalanı dâhil, “bütün kötülüklerin, şeytani örgütlerin, karanlık cinayetlerin ve kara kirli işlerin” arkasında papalık var.          
DOĞRU TARAFTAN FİRAR EDEN: ADALET, FAZİLET, HUKUK VE “DOĞRULUK”
Evet, işte bütün mesele budur.
Adına İslâm âlemi denilen coğrafyada; Dünya mafyalarının babası olan Papalığa at oynatacak ve cirit attıracak kadar kötülük, rüşvet, iltimas, suiistimal, yalan-dolan, sahtecilik, kalpazanlık ve her türünden, türlüsünden ahlâksızlığın vaki ve kain olması; Sinsi din tüccarları ve siyaset simsarlarının alan bulması; Bilumum sahte peygamber, dolandırıcı mehdi ve İngiliz İstihbaratı tarafından güdülen şeyh bozuntularının çokluğu; Kamu idaresi, adalet ahlâkı, umur-u Devlet ve fazilette zafiyet…
EĞER: En az, dünya Hıristiyanlarının bid’at, hurafe ve muharrefe sarıldıkları kadar; Başta Türk Milleti olmak üzere, bütün Dünya Müslümanları “Arı-duru, halis ve hakiki ve O, Yüce Peygamberin tevazu içinde yaşadığı orijinal İslâm’a sarılıp, sahip çıkmaz; Hakkaniyet, adalet ve hakikatle yaşamazlarsa…” Olacağı budur. 
Unutmayın!.. SİYASET FAZİLET; HÜKÜM HİKMET İLEDİR….      
BAK: https://istihbaratveanaliz.wordpress.com/2016/08/02/kurt-sorunu-dosyasi-mustafa-nevruz-sinaci-vatikanin-kurtleri/

Hiç yorum yok: